1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Barış, Ortadoğu'dan uzak görünüyor

Rainer Sollich / DW27 Temmuz 2006

Roma’da dün yapılan Uluslararası Ortadoğu Konferansı’nın katılımcıları, kalıcı bir ateşkes sağlanması için çaba göstereceklerine dair bir açıklama yayınladılar. Ayrıca Lübnan’a BM öncülüğünde bir barış gücü yerleştirilmesi konusunda anlaşmaya vardılar. DW’den Rainer Sollich’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZov

“Roma’daki Uluslararası Ortadoğu Konferansı’nın, çatışmanın durdurulması için fazla katkıda bulunmayacağı belliydi. Katılımcılar, insani yardımın ötesinde mümkün olan en kısa zamanda ateşkes ve Güney Lübnan’a BM öncülüğünde bir uluslararası güç yerleştirilmesini kararlaştırdılar. Hem ateşkes hem de uluslararası barış gücü acil olarak gerekli, ama bu ikisinin kısa zamanda gerçekleşmesi sadece bir rüya.

Ne yazık ki iki taraf da bu durumu kullanıyor. Hizbullah, İsrail karşıtı ‘direnişin’ başına geçmek istiyor. İsrail ise mümkün olan en kapsamlı güvenliğe kavuşmak. Bu da ancak ne pahasına olursa olsun -sivil halk arasındaki kurbanların gittikçe artan sayısına rağmen- Hizbullah’ın Güney Lübnan’dan çıkarılması ile mümkün.

İsrail’in, Lübnan’daki Hizbullah milislerine karşı operasyonunun bir yere kadar meşru olduğu unutulmamalı. Dünyanın hiçbir ülkesi, komşusu tarafından füze ateşine tutulmayı kabul edemez. Üstelik bu saldırı yeni değil, sadece son günlerde yoğunlaştı.

Her hükümetin ve ordunun görevi, vatanı ve vatandaşı korumaktır. Hele, İsrail gibi kuruluşundan bu yana sürekli komşularının tehdidi altında yaşayan ve var olma hakkını savunmak için savaşan bir ülke için. Buna rağmen İsrail, Lübnan’da sivil halkın gittikçe artan kurban sayısı karşısında, aracın amaca oranını gözden yitirmemeli.

Kendini savunmak meşrudur, ama yüzlerce insanın ölümüne, yüzbinlercesinin kaçmasına yol açan kentleri yerle bir eden bombardımanlar, İsrail’e karşı nefretin büyümesine yol açacak. İsrail ile anlaşmayı ya da en azından barış içinde yan yana yaşamayı isteyen ılımlı Arap grupları bile, gittikçe artan acılar ve nefret karşısında bu pozisyonlarını savunamaz hale gelecekler.

İsrail, Hizbullah’ı kısmen sindirecek ya da Güney Lübnan’dan çıkaracak askeri güce sahip olabilir. Ama ne pahasına? Güney Lübnan’da belki gelecekte uluslararası barış gücünün korumasında bile olsa askeri tampon bölgeler ya da Batı Şeria’da inşa edilen duvarla tek yanlı çekilen sınırlar ancak kısmi güvenlik sağlarlar. Sürdürülebilir bir güvenlik politikası, aynı zamanda düşman güçleri besleyen ideolojik kaynaklarla ilgilenmeli ve insanların desteğini kazanmalıdır. İsrail’in Lübnan saldırısı ise bunun tam tersine yol açıyor.

Ortadoğu’nun tamamı için sürekli barış ve güvenlik ancak müzakereler yoluyla sağlanabilir. Bunun için, kimileri istemese de, Suriye gibi fanatik olmayan rejimler de müzakerelere dahil edilmelidir. Arap ülkeleri nihayet İsrail’in varlık hakkını tanımalı ve bunu şiddet yoluyla engellemeye çalışan grupları durdurmalıdırlar.

Barışı destekleyecek bir başka önlem, taviz verenlerin alacakları karşılık olacaktır. Bu yüzden de İsrail’in kendi güvenliği için, iç politika açısından zor da olsa, 1967 sınırlarına geri çekilip komşu topraklarda yaşayabilecek bir Filistin devletinin kurulması perspektifine sahip olmalıdır.

Böyle kapsamlı bir barış için müzakere masasına oturmak, şu anda yaşanılan savaşın sona erse de, kısa süre içinde mümkün olmayacaktır. Çünkü bir kez Arap ülkelerinin gururları kırılmış olacak. Ne kadar güçlü olursa olsun, bu da müzakere masasında İsrail’in elini güçlendirmeyecek; terör ve şiddetin Arap ülkelerinin taleplerini kabul ettirmesine yardımcı olamayacağı gibi. Şurası kesin ki, Ortadoğu’da barış bölgedeki tüm halklar ve devletlerin çıkarlarının adil olarak gözetilmesi durumunda gerçekleşecektir.”