1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Banu Güven: Ne olacak böyle?

Türkei Banu Güven
Banu Güven
19 Mayıs 2018

Gazeteci Banu Güven DW Türkçe için kaleme aldığı yazısında Türkiye'deki ekonomik durumu mercek altına alıyor ve "24 Haziran'ın galibini çok zorlu bir sınav bekliyor" diyor.

https://p.dw.com/p/2y0Rq

Banu Güven: Ne olacak böyle?

Türkei Banu Güven
Fotoğraf: Privat

"Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi 11 Mayıs'ta şöyle dedi: "Kurda yaşanan artışı kabul etmiyorum.” Piyasalar itiraza göre işlemediğinden bakanı da takmadı tabii. Türk Lirası Dolar karşısında değer kaybetmeye devam etti.

Bizler izlemeye devam ettik. "Ne olacak böyle?” sorusu eşliğinde.

Türk Lirası’nın kontrolsüzce değer kaybettiğini finansçılar, piyasaları yakından takip eden yatırımcılar, dolar cinsinden borcu olanlar dışında çok farkeden olmadı belki. Çünkü TL'nin tutulduğu fırtına, dolar 4,50 TL'ye dayandığında bile, ana akım medyada haberlere "Kurda Hareketlilik” gibi başlıklarla yansıdı. Mesela bu yazıyı yazdığım sırada açtığım bir gazetenin internetteki ana sayfasında döviz kuru haberi ya da tablosu yok, ama "Ekonomiye 4 yeni teşvik” haberi var. Maliye Bakanı Naci Ağbal haberde, arabasını hurdaya çıkarana yeni araç alırken vergi indirimi, çatısında elektrik üretenden vergi almama, küçük ve orta ölçekli işletmelere kredi kefaleti sağlanması ve işyeri satışlarında vergiyi düşürmek gibi bazı önlemlerin müjdesini veriyor. Ama Türkiye'nin hızla ilerlediği çıkmaz sokaktan çıkması için bambaşka önlemler gerekiyor ve o önlemlerin alınacağına dair bir işaret yok.

İktidar seçim öncesinde panik havasında olduğunu düşündürecek adımlar atmaktan yana değil. Gerçi şu an ne yapsa nafile gibi. Daha önceki toplantılardan somut ve durumu değiştiren müdahale kararları çıkmadığı için piyasalar artık Merkez Bankası’nı da o kadar takmıyor. Dolar rezervi sınırlı olan Merkez Bankası’ndan TL'ye can verecek bir hayat öpücüğü çıkması ihtimal dahilinde görünmüyor. Daha önce yapılan bir iki açıklamayla günlük toparlanmalar oldu, gerisi gelemediği için piyasalar yine bildiğini okuyor. Yabancı yatırımcının gözü Türkiye'nin üzerinde ama beklediği sinyalin tam tersi sinyaller gelmeye devam ediyor.

Erdoğan’ın İngiltere ziyareti sırasında görüştüğü finans çevrelerine nasıl mesajlar vereceği merak ediliyordu. Cumhurbaşkanı umulanın tam tersini yaptı. Reuters'in 15 Mayıs tarihli haberinin başı da sonu da Erdoğan yönetiminde bir Türkiye ekonomisine güvenin yerle bir olduğu yönünde. İnsan okurken kederleniyor. Haberde Erdoğan ve heyetiyle Londra'da kapalı kapılar ardında görüşen finansçıların bu toplantılardan “şok ve hayret içinde” ayrıldığı aktarılıyor. Cumhurbaşkanı’nın bir taraftan daha düşük faiz oranlarında ısrar edip, diğer taraftan yükselen enflasyon ve değer kaybeden TL'yi hizaya sokma planlarının da şaşkınlık içinde dinlendiği anlatılıyor. Habere göre Erdoğan’ın seçimden sonra ekonominin iplerini daha fazla eline alma niyeti de yabancı yatırımcıyı huzursuz ediyor. Bu tutumun Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele edebilecek para politikaları üretmesini engelleyeceğini düşünüyorlar. Bir yatırım uzmanı şaşkınlığını “Ne akla hizmet Londra'ya gelip de yatırımcılara en duymak istemedikleri mesajı verirsin?” diye dile getiriyor. Evet, haber aynen böyle bitiyor.

Cumhurbaşkanı’nın danışmanları ona bu haberi okuttular mı, cumhurbaşkanı kendinden bir parça şüphe duydu mu diye düşünüyor insan, ama bu zayıf bir ihtimal. Aynı yaklaşımı yıllardır duyuyoruz. Erdoğan’ın aynı uyarıları yapan bakanları eskitebildiğini de biliyoruz. Ancak girdap derinleştikçe, Mehmet Şimşek'in dediği gibi "yağmur bastırınca” ne yapacak, bunu bilmiyoruz. Erdoğan büyük ihtimalle daha büyük bir kazaya uğramadan seçimleri çıkarmayı umuyor. Şimdilik seçmenin gözünü boyayacak, vergi indirimleri gibi "jestlerle” yoluna devam etmekte. O kendini 24 Haziran sonrasına böyle hazırlarken yatırımcıların ve dolar cinsinden borçlananların tedirginliği de büyüyor.

Bugünkü durumu daha iyi anlatabilmek için bu hafta ekonomistlerin yardımına başvurdum.

Ekonomist Ali Ağaoğlu'na, (Aman karışmasın: Ekonomist olan, inşaatçı değil) ve medyascopetv'deki yayın arkadaşları Şant Manukyan ve Ercan Uysal' a göre, şu an ya da henüz krizde değiliz. Ağaoğlu, kredi derecelendirme kuruluşlarına kızmak yerine sorunu teşhis etmenin önemine dikkat çekiyor. "Türkiye'de büyümeden inşaatı anlıyoruz, sanayi tesisini değil” diyor, "İnşaatı söküp götüremezsiniz” diye ekliyor. Üçüncü köprü, 3. havalimanı, Orhangazi Köprüsü gibi yatırımların hepsinin bankalar tarafından finanse edildiğine dikkat çekiyor. Kamu bankaları bu projeleri kredilendirmekte başı çekiyor. Yani dışarıdaki kaynaklara ulaşmak için bankalara gittikçe daha sık başvuruluyor.

Bazı büyük holdinglerin borçlarında yeniden yapılandırma talep etmesi de bankaların kârlılığını riske sokabiliyor. Bankaların dışarıda ulaşabildiği fonların maliyeti ise genel tablo olumsuz olduğu için artmakta.

Mahfi Eğilmez "Bu kez geçmişi de sattık” başlıklı yazısında, AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda dış borç stokunun 129,6 milyar dolar olduğunu hatırlatıyor. Bugün ne kadar pekiyi? 2017 sonunda 453 milyar dolar! Bu miktarın 273 milyar dolarının özel kesimce kullanıldığını öğreniyoruz.

İçeride de dolarla borçlanan ama TL ile iş yapanları kurdaki yükseliş devam ettiği takdirde ciddi sıkıntılar bekliyor. Belki hemen değil ama aylar içinde.

2001 krizi sonrasında Kemal Derviş’in yapısal reformlarla şekil verdiği bir ekonomiyi devralan AKP, iktidarının 16'ncı yılında elinde alarm çanlarının çaldığı bir ekonomi tutuyor. 24 Haziran’ın galibini çok zorlu bir sınav bekliyor."

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe

Türkei Banu Güven
Banu Güven Gazeteci ve TV moderatörü. Türkiye, Almanya ve dünyadaki gelişmeler üzerine yazılar kaleme alıyor.