1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Bölgesel aktörlükte küsme lüksü yok'

4 Ocak 2012

Türkiye’nin 50 yıllık AB hedefinden uzaklaşıldığı yorumlarına sık rastlanan son dönemde, Fransa’da kabul edilen soykırımı inkar yasası, olası sonuçları konusunda soru işaretleri oluşturdu.

https://p.dw.com/p/13db8
Fotoğraf: picture-alliance/dpa

“Soykırımı inkar yasası” olarak bilinen ve 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni tezinin reddedilmesini suç sayan yasa teklifi, önceki hafta Fransa Ulusal Meclisi’nde kabul edildi. Türkiye’de büyük yankı uyandıran karar üzerine Türkiye, siyasi istişareleri durdurma, askeri uçuşların yıllık izinlerinin iptali gibi birtakım yaptırımlar alma kararı aldı. Karara tepkili adreslerden biri de Türkiye’nin en köklü Fransız okullarından Galatasaray Üniversitesi de Senatolarında bu kararı protesto eden bir bildiri yayınladı. Kararın siyasi ve ekonomik anlamdaki olası sonuçları ile Türk dış politikasında sıfır sorun politikasından uzaklaşıldığı yorumlarını değerlendirmek üzere Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercüment Tezcan ile görüştük. Kararın arkasında Fransa’nın seçim ve sosyal konjonktürü olduğunu söyleyen Tezcan, Türkiye’nin bölgesel güç olmak istiyorsa pragmatik davranıp, diğer ülkelerle sorun yaşama lüksünün olmadığının altını çiziyor.

- Fransa’nın Ermeni soykırımı inkarını cezalandırmayı öngören yasanın kabul edilmesinin arkasında yatan neden nedir? Seçim öncesi siyasi hesapların etkili olduğu yorumlarına katılıyor musunuz? AB hedefinden uzaklaştırmanın etkisi olabilir mi?

TEZCAN: Seçim atmosferinin bu kararı etkilediğine inanıyorum. Fransız sağı da solu da Ermeni konusunda duyarlılar. İkincisi konjonktür meselesi. Fransa'da ilkokul kitaplarından itibaren Ermeni soykırımı olduğu öğretiliyor. Bir teşnelik, hazırlık durumu var. Üçüncüsü de Türkiye'yi AB masasında havlu attırmak var. Bu ihtimal de olabilir. Ama daha çok konjonktür.

- Paris’teki oylama sonrasında Türkiye birtakım yaptırımlara gitme kararı aldı. Bu yaptırımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye-Fransa ilişkilerinin geleceği ne ölçüde etkilenir?

TEZCAN: Ciddi tutarsızlıklar var. Geçmişte soykırımı kabul eden ülkelerden geri çekilen büyükelçiler sessiz sedasız geri gönderiliyor. Ölçüsüz tepkilere dikkat etmek lazım. İhalelerde Fransız firmalarını elemek, ayrımcılık yapmak gibi tepkiler Gümrük Birliği gibi birçok anlaşmada imzası bulunan Türkiye için hukuki açıdan mümkün değil. Ayrıca Türkiye ticaretinin yarıya yakınını AB ülkeleriyle yapıyor. Fransa'nın Türkiye'de çok ciddi yatırımları var. Teknik olarak yaptırım mümkün değil. Anlık tepkilerden ziyade daha yapıcı olmak lazım.

- Uluslararası konjonktür düşünüldüğünde Türkiye'nin tepkisi ne olabilirdi?

TEZCAN: Denklem sadece Türkiye ile ilgili değil. Diaspora çok güçlü. Anlık tepkiler vermemek, iyi etüt etmek lazım. En önemli akslardan biri de Ermenistan'la yapılan protokoller, bana göre olumlu. Diasporanın Ermenistan'la olan bağının koparılması söz konusu olabilir. Ermeni diasporasının Ermenistan ve Türk dış politikası üzerindeki belirleyiciliğini ortadan kaldırmak lazım. Protokoller hızla devreye sokulabilir. Sınır kapısının açılması gibi somut adımlar atılabilir. Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi seçenek olabilir.

- Türkiye’nin dış politikasında son birkaç yıldır komşularla sıfır sorun politikasından uzaklaşıldığı yorumları yapılıyor. Yeni bir hedef mi belirlendi?

TEZCAN: Dış politika biraz pragmatiklik ister. Dogmatizmi kabul etmez. Türkiye de dış politikada daha yapıcı, pragmatik davranmalı. Bölgesel güç olmak istiyorsa öncelikle İsrail ile ilişkiler düzelmeli, Ermenistan, Rum ve Yahudi lobisiyle ilişkileri iyi tutmaları gerekiyor. Ermenistan ile bir süreç başlatılabilir. Soykırımı tanıyalım demiyorum, ama yeni bir açılım yapılabilir, süreç başlatılabilir. İsrail konusunda ise Türkiye'nin bağıran, kızan, küsen bir ülke olmak lüksü yok. Hükümetin elinde böylesine güçlü bir çoğunluk varken bu tür açılımları yapması gerek.

- Türkiye'nin AB hedefinden uzaklaştığı yorumlarına sık rastlanıyor. Katılıyor musunuz?

TEZCAN: İngiltere'nin üyelik süreci gibi bir miktar tökezlemeler olacaktır. Türkiye'nin üyeliğine karar verecek olan AB bir adam değil, 27 devlet. Çok büyük bir mekanizma. Bu konuda Türkiye'nin ciddi lobi yapması gerekir. AB kurumlarından Komisyon'a kalsa Türkiye şu ana kadar birçok faslı kapatmış, ilerlemişti. Bakanlar Konseyi'nde ise tıkanma var. Avrupa Parlamentosu'nda ise gri bir hava var. Bu üç ayaktan Konsey'den pek umut yok, ama Komisyon'dan var. Avrupa Parlamentosu'na Türkiye'nin üyeliği ile ilgili pozisyon aldırılabilirse olumlu olur, bu ayağa sarılabiliriz. En azından 2023 gibi bir tarih telaffuz ettirilebilirse bir ivme yakalanacaktır. Bunun da yeri Avrupa Parlamentosu. Komisyon-Parlamento aksını iyi yakalarsak, Bakanlar Kurulu'nda da birtakım gelişmeler yaşanacaktır. Ancak Kıbrıs meselesinin çözümü çok önemli.

- AB’nin özellikle ekonomik açıdan yeniden şekillenen iç dinamikleri de göz önüne alındığında Türkiye-AB ilişkilerinde bir soğumadan söz edilebilir mi?

TEZCAN: AB hedefinden uzaklaşmamak gerekir. Bakanlar Konseyi'nde bir blokaj var ama fonlar gelmeye devam ediyor. Pratikte bir sıkıntı yok. Siyasi süreç tıkanmış olabilir, ama hukuki, ekonomik süreç devam ediyor.

- Ülkelerarası karşılıklı bağımlılıkların arttığı son dönemde “yükselen ekonomilerin” ağırlığı artıyor. Küresel karar alma mekanizmalarında bir değişim sürecinden bahsedilebilir mi? Gelecek on yılda Türkiye’nin rolünün uluslararası anlamda yükselişte olacağı yorumlarına katılıyor musunuz?

TEZCAN: Türkiye’nin yüksek değişim potansiyeli var. Potansiyelinin arkasında da en azından bir siyasi istikrar olması var. İç-dış politikada ciddi adımlar atıldı. İş dünyasında dışa açılımları arttı. Kuzey Afrika’da birçok ülke büyükelçiliklerini kapatırken, Türkiye büyükelçilik açıyor, iş görüşmelerine devam ediyor. Avrupa her ne kadar engel koysa da, Türkiye şuna benziyor: Kendini ispat etmeye çalışan öğrenci gibi. Siz bana kırık not verdiniz, ama ben dersime çalıştım demek istiyor. Türkiye'deki potansiyelin harekete geçirildiği zaman çok daha farklı şeyler yapabileceğini düşünüyorum. Ayrıca Türkiye kalifiye eleman konusunda standardı yükseltiyor. Bürokrasi, akademi, iş dünyası anlamında kalifikasyon yükseliyor. Üniversitesiyle, gazetecisiyle, iş adamlarıyla daha geniş vizyona sahip bir ülke olacağımızı, önümüzdeki 8-10 senede daha farklı bir Türkiye göreceğimizi düşünüyorum.

© Deutsche Welle Türkçe

Kıvanç Özvardar Gülaslan

Editör: A. Günaltay