1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

EU Erweiterung

25 Temmuz 2009

Yolsuzluk ve organize suçlarla yeterince mücadele etmemekle eleştirilen AB’nin yeni üyeleri Bulgaristan ve Romanya, AB’de genişleme tartışmalarını alevlendiriyor. DW’den Bernd Rigert’in yorumu:

https://p.dw.com/p/IwrS
AB'de genişleme tartışmaları sürüyorFotoğraf: European Communities

"Bulgaristan ve Romanya deneyimleri, bazı Avrupa Birliği üyelerinin, 1993 yılında kabul edilen ünlü Kopenhag Kriterlerini tamamen yerine getirmeden hiçbir yeni ülkenin Avrupa Birliği'ne katılmaması gerektiği yönündeki görüşünü güçlendirdi. Romanya ve Bulgaristan rüşvetle mücadele ve yargı alanındaki açıklarına rağmen 2007 yılında siyasi nezaket icabı Birliğe kabul edilmişti. Avrupa Komisyonu'nun hazırladığı son rapora göre, bu açıklar hala giderilebilmiş değil.

Bernd Riegert
DW editörlerinden Bernd Riegert

Kriterleri yerine getiren Hırvatistan'ın ise AB üyesi Slovenya'yla yaşadığı önemsiz bir sınır anlaşmazlığı nedeniyle AB'ye katılım süreci aksadı. Her ne kadar Hırvatistan üyelik kriterlerine uyum konusunda Romanya ve Bulgaristan'dan daha iyi bir konumda olduğunu haklı bir şekilde savunsa da burada, eski Yugoslavya'nın dağılması sonucu oluşan Balkan ülkelerinin yaşadığı özel bir durum söz konusu.

Balkan ülkelerindeki sıkıntılar

Avrupa Birliği bu ülkelere birçok kez tam üyelik vaadinde bulundu. Diğer yandan bu ülkelerin kendi aralarında hala çözümleyemedikleri birçok eski mesele bulunuyor. Hırvatistan'ın AB üyesi olması halinde aday ülke Sırbistan'ın AB'ne girmesini engelleyebilir veya Karadağ, Sırbistan'a engel olabilir ya da tam tersi.

Bosna Hersek, yaşanan etnik çatışmalar nedeniyle AB antlaşmaları uyarınca bir ülke olarak görülmüyor. Aynı şekilde Arnavutluk da tüm AB üyeleri tarafından tanınmıyor. Bu nedenle üyelik müzakerelerinin başlatılması da mümkün değil. Makedonya ise ismiyle ilgili AB üyesi Yunanistan'la arasında süren gerginliğe hala bir çözüm bulamadı.

Burada sorulması gereken temel soru ise Balkan ülkelerinin sırayla mı yoksa birbirlerini engelleyememeleri için toplu halde mi üyeliğe kabul edilmeleri gerektiği. Ancak bu sefer de Hırvatistan'ın tüm Balkan ülkeleri kriterleri yerine getirene kadar 11 yıl daha beklemesi gerekecek. Avrupa Birliği bu konuyu karara bağlama işini sürekli erteliyor. Brüksel'de hiç kimse bu sorunun yanıtını bilmiyor.

Lizbon Antlaşması bekleniyor

Elbette bu anlamda Lizbon Antlaşması'nın ardına gizlenmek mümkün... Halen yürürlükte olan Nice Antlaşması, en fazla 27 üye ülke için oluşturulmuştu. Yani Lizbon Antlaşması yürürlüğe girmeden Birliğe başka bir üyenin katılması mümkün değil. Ancak eğer İrlanda'da yapılacak ikinci referandumdan olumlu sonuç çıkarsa, önümüzdeki yıl Lizbon Antlaşması yürürlüğe girer girmez Hırvatistan katılım tarihinin kesinleştirilmesi talebinde bulunacak.

Üyelik için en son başvuru kuzeydeki küçük ülke İzlanda'dan geldi. İzlanda ekonomik nedenlerle mümkün olduğunca hızlı bir şekilde Avrupa Birliği’ne girmek istiyor. Ülke her ne kadar Kopenhag Kriterlerinin büyük bölümünü yerine getirse de balıkçılık, tarım, mali sistem ve Avrupa'ya uyum isteği gibi konularda daha cevaplanması gereken birçok soru var.

Dolayısıyla İzlanda hükümetinin öngördüğü kadar hızlı bir şekilde üyeliğe kabul edilmesi mümkün görünmüyor. Bunun dışında Avrupa Birliği'nin yıllardır sıra bekleyen aday ülkeleri de dikkate alması gerekiyor.

Türkiye'nin üyeliği

Birçok Balkan ülkesinin katılım için başlıca avantajıysa küçük olmaları. AB için 300 bin veya 1 milyon nüfuslu yeni bir ülkeyi bünyesine katmak çok büyük bir problem oluşturmuyor. Türkiye için ise bunun tam aksi söz konusu.

Çoğunluğu Müslüman olan ve gün geçtikçe artan 75 milyonluk nüfusuyla Türkiye, Avrupa Birliği’ne katılması halinde Birliğin ekonomik ve toplumsal yapısını tamamıyla değiştirecek bir potansiyele sahip.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği yıllardır tartışılan bir mevzu. Bu bağlamda en önemli sorunlardan birini de Kıbrıs sorunu oluşturuyor. Türkiye, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Avrupa Birliği üyesi olan Ada'nın kuzey bölümünü işgal altında tutuyor. Bu gerginliğin, Kıbrıs 2004 yılında Avrupa Birliği'ne kabul edilmeden ya da en azından Türkiye'yle müzakerelere başlanmadan çözülmemiş olması büyük bir hataydı.

AB ders almış olmalı

AB'nin Kıbrıs olayından, ülkelerin ancak aralarındaki çatışmaları ve kavgaları çözdükten sonra Birliğe alınmaları gerektiği dersini çıkarmış olması gerekli. Bu kural, diğer üyelik müzakereleri için uygulandığı takdirde Balkanların batısındaki ülkelerin AB'ye katılmaları daha uzun süre alacak.

Avrupa Birliği'nin daha ne kadar genişleyeceği ve genişlerken göz önünde bulunduracağı kriterler üzerinde derin bir tartışma ortaya konması için oldukça geç kalındı. Buna Lizbon Antlaşması da bir çözüm getirmiyor, aksine bu sorunu gözardı ediyor.

Ancak ortada olan bir gerçek var ki; o da Balkan ülkeleri Avrupa Birliği'ne kabul edilmeden Ukrayna, Gürcistan ve Moldova'nın Birliğe katılmayı umut etmemeleri gerektiği. Zaten Rusya da Avrupa Birliği'nin sınırlarını, kendi sınırına kadar genişletmesine ve özellikle Ukrayna ile Gürcistan'ın NATO'ya kabul edilmesine hiç de sıcak bakmıyor."

Bernd Riegert / DW - Çeviri: Banu Ertek

Editör: Hülya Köylü