1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Atom Ajansı 50 yaşında

Peter Philipp 31 Temmuz 2007

Barışı güvenceye almak ve nükleer araştırmaların barışa hizmet etmesini sağlamak amacıyla kurulan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, bu amaca ulaşmakta giderek zorlanıyor.

https://p.dw.com/p/BNlW
Birleşmiş Milletler çatısı altında 1957 yılında kuruldu.
Birleşmiş Milletler çatısı altında 1957 yılında kuruldu.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın kuruluşuna en büyük katkıyı yapan Amerika Birleşik Devletleri eski Başkanı Dwight Eisenhover’ın şu sözlerine bugün tarih hak veriyor: “Atom çağı öyle hızlı ilerledi ki, her dünya vatandaşının, hepimiz için bu kadar önem taşıyan bu gelişmenin boyutunu en azından göreceli olarak kavraması gerekli. Eğer dünya halkları mantık içinde barışı arayacaksa, bugünkü varlığımızın en önemli verilerini bilmeleri gerekli.”

Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasından sekiz, Sovyetler Birliği’nin ilk nükleer silah denemesinden dört yıl sonra dünyanın geleceği tehlikede görünüyordu. Çeşitli devletlerin sürdürdüğü silahlanma yarışı, perspektifi karartıyordu. Ama aynı zamanda da, nükleer enerjinin barışçı kullanımının, çok olumlu sonuçlara ulaşılmasını sağlayacağı da anlaşılıyordu.


Eisenhover önerdi

Bu nedenle Eisenhover, Atom Enerjisi Ajansı’nın kurulmasını önerdi. Birleşmiş Milletler denetiminde olacak bu kurum parçalanabilir nükleer malzemenin depolanması ve korunmasından sorumlu olacak, bu enerjinin barışçı kullanımını güvenceye alacak yöntemleri geliştirecekti.

Eisenhover’ın konuşmasından iki ay sonra 81 devlet merkezi Avusturya’nın başkenti Viyana’da olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nı kurdu.


Nükleer teknoloji hedefi


Kurumun tek amacı silah denetimi değildi. Ajansın Başkan Yardımcısı Werner Burkhardt, bir başka görevlerinin de, sivil amaçlı nükleer teknolojiyi kalkınmakta olan ülkelere aktarmak olduğunu anlatıyor:

“Şu çok açık: Bu iki görev en başından beri var. Nükleer enerjinin savaşçı amaçlarla kullanılmaması ve başta kalkınmakta olan ülkeler olmak üzere tüm ülkelerin nükleer tekniklerin barışçı kullanımının desteklenmesi. Bu da en başta tıp, nükleer tıp, teşhis ve kanser hücrelerinin yok edilmesi. Bir de tarım, su işletmesi ve sanayide kullanılıyor. Biz bütün bunların Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ya da Japonya gibi gelişmiş ülkelerden kalkınmakta olan ülkelere aktarılmasını sağlamaya çalışıyoruz.”

İstisnalar

1970 yılında Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla, 1967’de uluslararası ajans kurulmadan önce nükleer silah sahibi olan Birleşmiş Milletler’in beş daimi üyesi dışında kalan Ajans üyelerinin nükleer silah sahibi olmaması kararlaştırıldı. Ancak 50’li yılların sonunda nükleer silah ürettiği sanılan İsrail ile 1974 ve 1978’de bu silahlara sahip olan Hindistan ve Pakistan, kuruluşa üye olmadıkları için bu kuralın istisnalarını oluşturuyor.


Ajansın önündeki en büyük sorun

Nükleer silahların yayılmasını denetlemekten sorumlu birimin müdürü Jill Cooley, İran, Kuzey Kore ve Saddam Hüseyin’in Irak’ı gibi ülkelerin işbirliğine yanaşmamasının, bugün bu kuruluşun önündeki en ciddi sorun olduğunu itiraf ediyor. Cooley sözlerine şöyle devam ediyor:

“Şu anda uğraştığımız sorun son yıllarda ortaya çıktı: Nükleer malzemenin ve bilgilerin gizli akışı. Şu anda denetimlerimiz, açık bilgi kaynaklarına ve devletlerin kendi verdiği bilgilere dayanıyor. Fakat devleti aşan bu sorun bölgesel oluyor ya da bazı devletlerde alt düzeyde faal şirketler karşımıza çıkıyor. Bu duruma yeni teknikler ve yeıehim mekanizmalarıyla yanıt vermemiz lazım.”

Bağımsızlığı koruma çabası

Ajans görevlileri neredeyse uluslararası bir polis birliği gibi çalışıyor. Fakat kuruluşun maddi ve siyasi bağımlılıkları da var. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri, bu durumu son yıllarda sık sık kendi amaçlarına ulaşmak için kullandı. Yine de Ajans bağımsızlığını korumaya çalışıyor. Bu çaba, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın çoğu kez Washington’a ters düşmesine ve sorunların çözümünde daha fazla sabır göstermeyi savunmasına yolaçıyor.