1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Ankara’dan “bekle-gör” politikası

Zeynep Gürcanlı / Ankara12 Aralık 2006

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB’nin kararını “haksızlık” olarak değerlendirirken, Ankara’da “bekle – gör” politikası hakim. AB, Kuzey Kıbrıs’a ticaret ambargosunu kaldırmazsa, Ankara “C Planı”nı devreye sokmaya hazırlanıyor. Ankara’dan Zeynep Gürcanlı’nın haberi...

https://p.dw.com/p/AZaa
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB'nin Türkiye'ye haksızlık yaptığını söyledi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB'nin Türkiye'ye haksızlık yaptığını söylediFotoğraf: AP

AB üyesi ülkelerin Bakanları Türkiye ile üyelik müzakerelerini 8 başlıkta dondurarak, AKP hükümetinin son anda gündeme getirdiği sürpriz "liman çıkışını" göz önüne almadığını gösterdi. Ankara'da ise şimdi bekle-gör" politikası hakim oldu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün ağzından, "karardan duyulan hayal kırıklığını" ifade eden AKP hükümeti, AB Dışişleri Bakanları'nın, Kuzey Kıbrıs'a yönelik ticaret ambargosunun kaldırılması konusunda, Ocak 2007'de "resmileştirecekleri" kararı bekleyecek.

Erdoğan: AB haksızlık yaptı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB’nin, Türkiye’ye haksızlık yaptığını belirterek, “Ek protokol izolasyon kalkacağı için imzalanmıştı. Protokol imzalanırken, bu imzanın Güney Kıbrıs’ı tanıma anlamına gelmediğine dair bir deklorasyon yaptık” dedi. Reform sürecinin aynı kararlılıkla devam edeceğini söyleyen Erdoğan, rehavet yatıştırmalarını kabul etmediklerini ifade etti.

Ankara’nın liman önerisine de değinen Erdoğan şunları söyledi: “Ne Finlandiya’ya ne de AB’ye yazılı önerilerde bulunduk. Bize de yazılı teklif gelmedi” diyen Erdoğan, “Hiçbir zaman tek taraflı adım atmak gündemimizde olmadı. AB’nin son kararları, ortak hedefimizle çelişmektedir.”

Ambargoların kaldırılması

Diğer yandan Ankara şimdi AB'nin üzerinde uzlaştığı ancak Ocak 2007'ye kadar "resmi karar haline getirmemek" konusunda anlaştığı bu metni bekliyor. AB kaynaklarına göre, Avrupalı bakanların üzerinde uzlaştıkları metinde, Kıbrıslı Türklere uygulanan "ticaret ambargosunun kaldırılacağına" dair kesin bir ifade bulunmuyor.

Metinde sadece, "AB Konseyi'nin Kıbrıs'ın kuzeyine yönelik ticareti açacak önlemler paketinin bir an önce uygulanması için çalışacağı" belirtiliyor. Bu kararın alınmasının ardından, ticaret ambargosunun kaldırılmasının "nasıl yapılacağına" da yine AB üyesi ülkelerin daimi temsilcileri karar verecek. Yani Rumların "uygulamanın nasıl olacağına ilişkin" kararlarda veto yetkisi saklı tutuluyor. Ankara'nın "bekle gör" politikası, AB'nin bu konuda "ciddi adım atıp atmayacağının" beklenmesine dayanıyor.

"C Planı" yaptırım üzerine kurulu

AB'den, Kıbrıslı Türkler'i rahatlatmaya yönelik "somut adım" gelmemesi halinde ise, Türkiye Avrupa Birliği'ne karşı tepkisini sertleştirip, "C planını" devreye sokacak. Hükümette sadece birkaç bakan ile Dışişleri'nde üst düzey birkaç yetkilinin bildiği "C planı", Kıbrıslı Rumları kayıran Avrupa Birliği'ne karşı, Türkiye'nin de "tek taraflı olarak ilişkileri dondurma önlemlerini" içeriyor. Hükümetin "C planında" şu önlemler yer alıyor:

* AB ile temas düzeyi düşürülecek: C Planı kapsamında AB'ye karşı alınacak ilk önlem, "resmi temas düzeyinin düşürülmesi" olacak. Bu çerçevede, örnegin Türkiye ile AB arasında yapılan "Ortaklık Konseyi" ve "Troyka" toplantılarına, Dışişleri Bakanı ya da Dışişleri Müsteşarı düzeyinde katılınmayacak. Türkiye'den en üst düzey katılım "Müsteşar Yardımcısı" düzeyinde olacak. Bu önlem, AB ile işbirliğinin "siyasi düzeyde" değil, "teknik düzeyde" yapılması anlamına geliyor. Bu önlemle AB ile ilişki düzeyi "fiilen düşürülmüş" olacak.

* AB için kritik konularda işbirliğine son: Yine "C planı"nda Avrupalıların bugünlerde "en çok önem verdiği iki konu"; enerji ve göç politikası konularında "işbirliğinin dondurulması"nı da içeriyor. Şimdiye kadar, göç politikası konusunda önlemler hep AB yetkilileri tarafından alınıyor, "Aday ülke" Türkiye ise görüşleri sorulmadan alınan bu önlemleri uygulamak durumunda kalıyordu. Bu çerçevede, Türkiye'nin "pek de hoşuna gitmeyen" bazı kararları da Ankara'nın uygulaması bekleniyordu. Üstelik AB, yasadışı göçle mücadele konusunda Türkiye'ye "mali yardımda" bulunmaya da yanaşmıyor, Ankara'nın "kendi imkanları" ile AB politikalarına uymasını bekliyordu. Şimdi Ankara, AB'nin 8 başlığı dondurması karşılığında, AB ile göç mücadele konusundaki işbirliğini "kendi özel politikaları" çerçevesinde yürütecek. Mesela, Avrupa'da yakalanmış ve "Türkiye'den geçerek, buraya geldiği iddia edilen" kaçakları geri kabul etmeyebilecek. "Geçiş ülkesi" olarak kabul edilen Türkiye'nin işbirliğini gözden geçirmesi ise yasadışı göç konusunda son dönemde çok başı ağrıyan Yunanistan'ı etkileyecek.

* AB ile "Ortak Politika" da buzdolabına: Türkiye, üyelik müzakerelerinin başlamasıyla birlikte, BM ve NATO gibi uluslararasý kuruluşlarda "kendi iradesi ile" AB ile işbirliğine girdi, uluslararası konularda izlediği dış politikayı AB ile "uyumlaştırdı". Bunun son örneği, AB'nin "Lübnan'a asker gönderme" kararı çerçevesinde, Ankara'nın da bu operasyona "fiilen katılma" kararı oldu. Ayrıca Türkiye, "uyumlu dış politika" çerçevesinde, AB'nin ortak dış politika ve güvenlik politikası çerçevesinde, NATO imkanlarından yararlanmasına da destek veriyordu. Kendi ordusunu hala kuramamış ve NATO imkanlarını kullanan AB'ye en büyük darbe, NATO üyesi Türkiye'nin bu tip askeri konularda NATO'daki "veto hakkını" kullanması olabilir.