1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Almanya'da "öncü kültür" tartışması

Peter Phillip / DW21 Ekim 2005

Almanya’da öncü kültür tartışmaları yeniden canlandırılıyor. 90’lı yılların sonunda ortaya atılan, 2000 yılında Hıristiyan Demokrat politikacı Friedrich Merz tarafından göçmenleri kışkırtıcı bir şekilde alevlendirilen öncü kültür tartışması bu sefer de yine Hıristiyan Demokrat yeni meclis başkanı Norbert Lammert tarafından gündeme getirildi. DW’den Peter Philipp’in yorumu…

https://p.dw.com/p/AZt4

“Yeni Meclis Başkanı Norbert Lammert, Die Zeit gazetesine verdiği demeçte, birkaç yıl önce ortaya atılan ‚Alman öncü kültürü’ ile ilgili tartışmaların zamanından önce sona ermesinden üzüntü duyduğunu söylüyor ve ‚Her toplumun bu konuda mümkün olduğunca geniş bir şekilde yerleşmiş düşüncelere ihtiyacı vardır. Bu tür ortak düşünceler olmadan hiçbir siyasi sistem kendi iç meşruiyetini ayakta tutamaz’ diyor. Lammert bu düşünceden yola çıkarak ‚Alman öncü kültürü’ tartışmasının yeniden başlatılması gerektiğini, öncü kültür bilinci olmadan Almanya’nın mevcut sorunlarının çözülemeyeceğini belirtiyor.

Lammert’in samimiyetinden ve iyi niyetinden şüphe edilemez. Ama öncü kültür tartışmasının yeniden gündeme getirilmesinin anlamı var mı, yarardan çok zarar mı getirir, bu şüpheli. Başlangıçta sadece ortak değerler üzerinde bir uzlaşıyı tanımlayan bu kavram beş yıl önce göç ve yabancıların entegrasyonu konusundaki ateşli tartışmalarda bir savaş ifadesi haline geldi. Hıristiyan Demokrat Birlik partili politikacı Friedrich Merz, o dönemde Almanya’ya gelmek isteyen yabancıların ‚Alman öncü kültürünü’ benimsemek ve bu kültüre uyum sağlamak zorunda olduğunu, bunu yapmayanların, Alman toplumunda kabul görmeyi bekleyemeyeceğini söylemişti.

Bu sözler sert tepkilere yol açtı. Göç Yasası’nın liberalleştirilmesini isteyen ve bunu sonradan gerçekleştiren hükümet partileri, göçmenlerin topluma asimilasyonunun değil, toplumla bütünleşmesinin yani entegrasyonun sağlanması gerektiğini savundular. Bu çevreler, öncü kültür kavramının, Alman kültürünün kabul edilmesi, kendi kültürünün unutulması zorunluluğu gibi algılandığını, çokkültürlü bir toplumda buna izin verilemeyeceğini söylediler.

Çokkültürlü toplum konusunda da aynı derecede sert tartışmalar yaşandı. Bazıları çokkültürlülüğü inkar ederken, bazıları idealleştirdi, göklere çıkardı.

Gerçek ise genelde olduğu gibi ikisinin ortasında yatıyordu. Almanya artık uzun süredir bir göç ülkesiydi. Bu da toplumun geçmiştekine göre çok daha farklı çehrelere kavuşmasına yol açtı. Alman titizliğiyle kendi varlığını tamı tamına tanımlama çabasına girişmek muhtemelen yanlış olacaktır. Bu tür bir girişim başarılı olamaz, hem farklı bakış açılarının olması, hem de durumun günden güne değişiyor olması nedeniyle. Toplumumuzun statik bir tanımlamasını yapmak bu nedenle hep yetersiz kalacak ve tanımın hep yenilenmesi gerekecektir.

Almanya’da gerçek anlamda bir öncü kültür yoktur. ‚Şairlerin ve düşünürlerin milleti’nin bu kültürle artık fazla bir bağlantısının kalmadığı sır değil. Öncü kültür gibi birşeye gerçekten ihtiyacımız var mı ki? Böyle bir kavram sonuçta kendini diğerlerinden, göçmenlerden ayırıp sınırlandırmak dışında birşeye yarar mı? Onların buraya gelmesini zorlaştırmaya hizmet etmez mi?

Almanya’ya göç eden birinin Alman dilini ve yaşam tarzını öğrenmesi tabii ki gerekli. Bir Alman’ın yurtdışında yapması gerektiği gibi. Ama bir kişinin yabancı bir ülkeye gidip entegrasyon için hiç bir çaba göstermeden yaşaması kabul edilemez.

Peki göçmenlerden ne talep edebiliriz? En mükemmel Almanca bilgisi bile bir yabancıyı Alman yapmaya yetmez. Dış görünümler değil, evsahibi millet ile göçmenlerin birlikte yaşama istek ve iradesi entegre edilmelidir. Birbirine karşı açık olmak, birbirine ilgi duymak, başörtüsü tartışmalarından ya da paralel toplum korkusundan daha önemlidir.

Bir ‚öncü kültür’ sorunu çözemez. Çünkü kavramın kendisi, diğerinin asimilasyonunu gerektirmektedir. Sadece göçmenin değil, evsahibi toplumun da yapması gerekenler var. Şimdi yeni meclis başkanının tavsiyesine uyulur ve yeniden kendini tanımlama ve öncü kültür arayışına girilirse, bu toplum için çok kötü olur.“