1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Aksi düşünülemezdi'

17 Şubat 2012

DW baş editörü Ute Schaeffer, ‘AFC Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un başka çaresi yoktu. İstifa etmekte geç bile kaldı. Cumhurbaşkanlığı makamının yara almaması gerekir’, diyor.

https://p.dw.com/p/144x0
Fotoğraf: DW

Hannover Savcılığının şüphe üzerine soruşturma başlatması Christian Wulff’un Cumhurbaşkanlığı görevinin sonu oldu. Masumiyet karinesi, yani aksi ispatlanana kadar hüküm verilemeyeceği ilkesi Cumhurbaşkanı için de geçerli olsa da, Christian Wulff’un devletin en yüksek makamında kalması mümkün değildi. Çünkü bu yüce makamın itibarının korunması gerekiyordu. İstifası yerindeydi, hatta geç bile kalmıştı. Haftalardır yol açtığı skandalı inatla ve kibar demeçlerle geçiştirmeye çalışan Christian Wulff dramatik bir sona uğradı. Çabaları sonuçsuz kaldı. Alman adaletinin ve gazeteciliğinin bağımsızlığını göstermesi bakımından bu iyi de oldu.

Eyalet başbakanlığı sırasında dostların evlerinde yaptığı tatiller, katıldığı pahalı davetler ve siyasi çıkarlarla ekonomik çıkarları birbirinden ayıramaması Wulff’un yakasını bırakmayan bir ‘arkası yarına’ dönmüştü. Olayın kahramanı çok çabalamasına rağmen bu rolden kendini kurtaramadı. Savcılığın dokunulmazlığın kaldırılması yolundaki başvurusu durumun ciddiyetini göstermeye yeter. Savcılık, hoş görülür kusurları değil, ceza yasası kapsamına girmesi muhtemel konuları soruşturmak istiyor.

Lakin istifa noktasına geliniş tarzı Alman siyaseti açısından bir ilk oldu. Almanya Federal Cumhuriyeti tarihinde ilk kez devlet protokolünün bir numarası için dokunulmazlığın kaldırılması başvurusunda bulunuldu. Bu adım doğru olduğu kadar, dramatiktir de. Siyasi sorumlular ekseriyetle gelişmeler bu noktaya dayanmadan istifa eder, makamlarının ve temsil ettikleri siyasi sınıfın itibarının zedelenmesine fırsat vermezler. Christian Wulff’un da bunu yapması gerekirdi. Hem de haftalar önce.

Cumhurbaşkanlığı makamı gücünü ve otoritesini, bu makamı işgal eden şahsın inandırıcılığından ve tarafsızlığından alır. Cumhurbaşkanlığının parlamento ya da adalet kararlarını etkilemesine ve hatta kararları maniple etmesine izin veren rejimlerin aksine Alman cumhurbaşkanlarının gücü sınırlıdır. O her şeyden önce devletin en yüksek temsilcisidir ve toplumu ilgilendiren konuları ve toplumun değerlerini tartışmaya açıp bu tartışmaya eşlik eder. Christian Wulff bir buçuk yıllık görev süresinde içerik açısından başarılı olamadığı gibi bunun gerektirdiği şartları da artık haiz değildi.

Almanya'da olduğu gibi yurt dışında da Christian Wulff'un aleyhindeki medya kampanyasının kurbanı olduğunu düşünenler var. Oysa benim açımdan medya mevcudiyetinin gereğini yerine getirmiş, politikacıların farklı çıkar gruplarına aşırı yakınlık göstermesi durumunda yapması gerekeni yapıp haber yayınlamıştır. Bu bütün dünyada böyledir. Fark, yabancı medya kuruluşlarının çoğu zaman Almanya'dakinden çok daha fazla risk almasıdır. Basın ve yayın kuruluşları çıkar sağlama şüphesinin üzerine gitmiş, gelişmeleri izlemiş, gündemi belirlemiştir. Görevi de zaten budur. Savcılığın başvurusu da, yüksek mevki sahiplerine karşı da olsa, bu ülkede adaletin bağımsız ve tarafsız çalışabildiğinin kanıtıdır.

Bu sistemin hukuk ilkeleri doğrultusunda işlemesi eleştirilemez. Cumhurbaşkanlığı makamının, siyasetin ve bütün dünyanın saygısını kazanmış olan demokratik kurumlarımızın bağımsızlık ve güvenirliğinin daha fazla zarar görmesine izin verilemezdi. Başkalarından demokrasi, hukuk devleti ve fikir hürriyeti talep eden bizler, kendi hukuk düzenimiz ihlal edildiğinde, bunu yapanın kim olduğuna bakmadan aynı prensipleri kayıtsız şartsız uygulayabilmeliyiz.

© Deutsche Welle Türkçe

Ute Schaeffer / Çeviri:A. Günaltay

Editör: Banu Wöltje