1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AİHM arap saçına dönen bir davayı görüşüyor

Filip Slavkovic14 Aralık 2005

Kosova savaşı sırasında NATO uçakları tarafından bombalanan Sırp devlet televizyonunda yakınlarını kaybedenler uzun bir hukuki sürecin ardından yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyor.

https://p.dw.com/p/AaK1
Mahkemenin nasıl bir karar vereceği merakla bekleniyor
Mahkemenin nasıl bir karar vereceği merakla bekleniyorFotoğraf: AP

Sırbistan ve Kosova’ya NATO bombardımanının başlamasından bir ay sonra, 23 Nisan 1999 tarihinde Sırp devlet televizyonu RTS’nin merkezi bombaların hedefi oldu. Sabaha karşı saat 2’de NATO uçaklarından fırlatılan iki füze, televizyon binasının görüntü ve ses montaj bölümüne isabet etti. Saldırı sırasında binada 150 kişi bulunuyordu. Çalışanlardan 16’sı öldü, 16 kişi yaralandı. Ölenler teknisyenler ve kostümcü kadınlardı.

Sırp Televizyonu Miloşeviç'i destekledi

NATO, o dönemde, Sırp devlet televizyonunun Slobodan Miloşeviç rejiminin Kosova’daki Arnavutlar’a karşı cinayet ve sürgün kampanyasını aktif bir şekilde desteklediğini, bu nedenle meşru bir hedef olduğunu savundu. Gazeteci dernekleri ise buna rağmen saldırıda sadece sivillerin öldüğünü ve televizyonun askeri amaçlarla kullanılmadığını vurgulayarak NATO’yu eleştirdiler.

Savaşın ardından olay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürüldü. Dört yıl önce kurbanların aileleri, 17 NATO ülkesine karşı dava açtı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sözcüsü Roderick Liddell DW’ye verdiği demeçte ilk dava ile ilgili şunları söylüyor:

‘’Mahkeme, yetkisizlik kararı aldı. Kosova savaşına katılan Avrupa Konseyi üyesi ülkelere karşı yaşama hakkı ile ilgili 2’nci maddeye dayanılarak açılan davalara bakmaya yetkili olmadığını bildirdi. Gerekçe, davacıların yani kurbanların sözkonusu dönemde Avrupa Konvansiyonu’nun geçerlilik alanına girmemesiydi.’’

Dava reddedildi

Davacılar eski Yugoslavya Cumhuriyeti vatandaşı olduğundan ve Yugoslavya Kosova savaşı sırasında Avrupa Konseyi üyesi olmadığından dava reddedildi. Mahkeme davacıların, suçlanan ülkelerden birinin mahkemesine başvurabileceğine işaret etti. Ailelerin bazıları bu yola başvurdu ve Roma’da İtalyan mahkemesinde dava açtı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden Liddell bu adımın da başarılı olamadığını belirtiyor:

‘’İtalyan Yüksek Mahkemesi, İtalyan mahkemelerinin bu konuda yetkili olmadığına hükmetti. Hava saldırılarına katılmanın siyasi bir karar olduğunu, bu nedenle konuyla ilgili davanın İtalyan mahkemelerinde görülemeyeceğini belirtti.’’

Davacılar bu karar üzerine yeniden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitti. Bu sefer davayı bir İtalyan mahkemesine götürebilme hakkını kazanabilmek için.

Davacılar sadece Roma ve Strazburg’da değil, Belgrad’da da faaliyette. 23 Nisan 1999’daki saldırıda oğlunu kaybeden anne Zanka Stojanoviç, Brüksel’in Miloşeviç’e saldırıyı önceden haber verdiğini iddia ediyor. Dönemin İngiltere Savunma Bakanı George Robertson da bunu doğrulamış, ancak sonradan lafı döndürmüştü. Saldırı gecesinde rejime sadık gazetecilerden ya da devlet yetkililerinden kimsenin binada olmaması da şüphelerin güçlenmesine neden oldu. Üzerine Miloşeviç’in oğlunun eski korumalarından birinin yaptığı açıklama eklendi. Koruma saldırıdan önce Miloşeviç ailesinin, saldırının NATO’ya getireceği imaj kaybından dolayı sevindiklerini anlattı.

Brüksel ve Belgrad'a suçlama

Zanka Stojanoviç, oğlunun ölümünün sorumlularının hem Brüksel’de hem Belgrad’da olduğunu savunuyor:

‘’Her iki tarafa karşı tutumumuz aynı. Bir taraf kurbanların bombalanmasını önleyecek birşey yapmadı, öbür taraf bombaladı. Acaba aralarında anlaşmışlar mıydı? NATO kasıtlı hareket etti, ama anlaşılan bizim hükümetimiz de . Kim ne zaman saldırı tüyosunu aldı. Nasıl oluyor da bize kimse yanıt vermiyor?’’

Miloşeviç’in Brüksel’in saldırı planından haberi olduğu yönünde işaretler olsa da somut kanıtlar yok. NATO ülkelerinin sivil kurbanlar için hesap vermesi de beklenmiyor. Zanka Stojanoviç, tek isteklerinin gerçeği bilmek olduğunu vurguluyor:

‘’İşte bu nedenle gerçeği arıyoruz. Bizim için en önemlisi gerçeğin ortaya çıkması. Adalet diye birşey olmadığını biliyoruz. Ölenleri geri döndüremeyiz. Ama bize, kurbanların ailelerine gerçeği borçlular.’’

Hakimler bugün davacıların tezlerini dinleyecek. Bir kararın çıkmasının ise aylar alması bekleniyor.