1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB'nin Ortadoğu stratejisi

Peter Phillip / DW28 Şubat 2006

AB, ABD ve İsrail’in aksine Filistin’e yardımları kısmayı düşünmüyor. AB dışişleri bakanları, dün yaptıkları toplantıda AB Komisyonu’nun önerisini kabul ederek, Filistin bölgelerine yaklaşık 120 milyon euro mali yardım yapılmasını onayladı. DW editörlerinden Peter Philipp’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZqr

“Filistin’de ortaya çıkan durum karmaşık. Hatta o kadar karmaşık ki, ne yapılırsa yapılsın hatalı olacak izlenimi veriyor. Hamas’ın seçim zaferinden bu yana Avrupalılar, Amerikalılar ve İsrailliler ne yapılacağını tartışıyor. İsrail’e karşı silahlı direniş hareketi sürdüren ve İsrail devletinin yıkımını hedefleyen Hamas şimdiye kadar terör örgütü olarak değerlendiriliyordu.

İsrail’in tavrı açık: Hamas’la ilişkiye girilemez ve bu örgütün kuracağı hükümetle mücadele edilmesi, en azından mali kaynaklarının kurutulması gerekir. Kudüs hükümeti bu politikayı uygulamaya sokarak, Filistin Özerk Yönetimi adına topladığı vergi ve gümrüklerin havalesini durdurdu. Amerikalılar ve Avrupalılar da Hamas İsrail’e karşı şiddet politikasından vazgeçmediği sürece mali yardımın söz konusu olamayacağını söylemişlerdi.

Brüksel, bu üçlüden ilk ayrılan oldu ve Hamas’ın iktidara geleceği Filistin’e insani amaçlı kullanılmak üzere 120 milyon euro yardım kararı aldı. Bu karar beklendiği gibi İsrail’in tepkisini çekti, ama Washington tarafından destekleniyor. Bunda yaptırımların yaratacağı sonuçların farkına varılmasının etkisi olabilir.

Yardımın kesilmesi, zaten zor durumda olan Filistinliler’i daha fazla radikal gruplara itecektir. Üstelik Filistin’de özgür ve demokratik seçimlerin yapılmasını her zaman isteyen Amerikalılar ve Avrupalılar’dı. Şimdi tam da bu talep Hamas’ın iktidara gelmesinin yolunu açtı.

Demokratik seçimlerin sadece parayı verenin hoşuna gittiği sonucu getirdiği zaman desteklenmesi söz konusu olamaz. Bu bölgede çoğu kez parayı verenin desteklediği rejimlerin kendi halkına karşı tutumuna bakılmadı. Avrupalılar ve Amerikalılar’ın Arap dünyasında prestij kaybına neden olan da bu baskıcı rejimlere verilen destekti.

Filistin’deki seçim sonuçlarının yaptırımlarla sabote edilmek istenmesi, kuşkusuz bu imaj kaybını daha da güçlendirecek. Genelde ılımlı olarak bilinen Filistin Başkanı Mahmud Abbas bile uluslararası kamuoyuna, özgür ve demokratik seçimler sonucu ortaya çıkan seçmenin tercihinin yok sayılamayacağını söylüyor.

Bir de madalyonun öteki yüzüne bakalım. Her ne kadar bu demagojik bir söylem olsa da seçimler özgür ve demokratikti. Seçmen kararını verdi: Yolsuzluk ve rüşvete karşı çıkan bir partiden yana tercihini yaptı. Ama bu parti, aynı zamanda İsrail devletinin ortadan kaldırılmasını istiyor. Filistinli seçmenin tercihi Hamas’dan yana olsa da dünya kamuoyundan bu politikayı desteklemesi beklenebilir mi?

Tarihte özgür seçimlerle işbaşına gelen diktatörler örnekleri de var. Almanya bunu yaşadı. Dünya kamuoyunun şimdi saf değiştirip, İsrail düşmanlarını desteklemesini beklemek yanlış. Aksine Hamas’ın değişmesi ve diğer Filistinli grupların, örneğin Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kendinden önce gittiği yolu gitmeye hazır olduğunu göstermesi gerek.“