AB’de çevre çıkmazı

AB dışişleri bakanları, 8 - 9 Mart tarihlerinde yapılacak devlet ve hükümet başkanları zirvesinden önce, enerji politikası ve küresel ısınmayla mücadele kapsamında sera etkisine neden olan gazların salımının azaltılması konusunda görüş birliği sağlayabilmek için Brüksel’de biraraya geldi. Ancak AB Dönem Başkanı Almanya’nın enerji politikasına ilişkin getirdiği öneriler konusunda anlaşma sağlanamadı.

AB’nin 27 üye ülkesinin dışişleri bakanlarını buluşturun Brüksel’deki Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi toplantısından önce basına kısa bir açıklama yapan Dönem Başkanı Almanya’ın Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Perşembe günü başlayacak liderler zirvesinin ana gündem maddesinin enerji ve iklim konusu olacağını vurgulayarak şunları söyledi.

“İlle de bir tahmin istiyorsanız, pek çok konuda görüşlerimizi yakınlaştırmaya çalışacağımızı söyleyebilirim. Fakat daha önce belirlenen ve 2020 yılına kadar enerji ve sera gazı salınımıyla ilgili yüzde 20 seviyesinin tutturulmasına yönelik bağlayıcı hedeflerin Perşembe ve Cuma günkü AB Konsey toplantısında da tartışılması gerektiğini düşünüyorum.“

AB’nin önerisi

AB Komisyonu, sera etkisine neden olan karbondioksit gibi gazların salımının, 1990 yılı verileri temel alınarak 2020 yılına kadar en az yüzde 20 oranında düşürülmesi hedefinin tüm üye ülkeler için bağlayıcı olmasını önermişti. Bununla birlikte yine 2020 yılına kadar AB üyelerinin toplam enerji kaynaklarının yüzde 20’sinin yenilenebilir enerji temelli olması gerektiğine vurgu yapılmıştı.

AB içinde başını Fransa'nın çektiği bazı ülkeler, yenilenebilir enerjiyle ilgili bağlayıcı hedef getirilmesine, ulusal enerji stratejileriyle çeliştiği gerekçesiyle karşı çıkıyor. AB’nin yenilenebilir enerjinin oranı konusunda bağlayıcı kurallar getirmesine karşı çıkan Paris, daha az ya da hiç CO2 (karbondioksit) emisyonuna neden olacak enerji türlerinin oranına ilişkin yükümlülüklerin formüle edilmesini öneriyor.

Bu enerji türleri arasında nükleer enerjiyi de sayan Fransa Avrupa Bakanı Catherine Colonna “Fransa’nın yenilenebilir enerji ile bir sorunu yok. Biz, savunmada değiliz ve yenilenebilir enerji elbette ki önemli“ diye konuştu.

Uluslararası konular

Dışişleri bakanlarının ele aldıkları diğer konular arasında, ABD’nin tartışmalı füze savunma sistemi, ulusal birlik hükümeti kararının ardından Filistin'e doğrudan yardımların başlatılması, Ortadoğu barış süreci, İran, Sudan, Batı Balkanlar ve Özbekistan bulunuyor.

Ortadoğu konusunda AB, ABD, Rusya ve Birleşmiş Milletler'den oluşan Ortadoğu Dörtlüsü’nün İsrail'in tanınması, şiddetten vazgeçilmesi ve daha önce imzalanan anlaşmalara bağlı kalınması taleplerinin karşılandığını görmeden AB'nin Filistin'e doğrudan yardımları yeniden başlatması beklenmiyor.

AB dışişleri bakanları ayrıca, “halkına karşı şiddet yöntemleri kullandığı“ gerekçesiyle Özbekistan'a uygulanan silah ambargosu ve üst düzey yetkililere seyahat yasağı yaptırımlarını Mayıs ayında gözden geçirme kararı aldı. Alınan kararda, ''Özbekistan'daki insan hakları durumundan ciddi şekilde endişe edilmesine rağmen AB'nin kapsamlı diyaloğa hazır olduğu'' vurgulandı.

ABD’nin füze savunma sistemi

Brüksel’deki Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nde ele alınan önemli gündem maddelerinden biri de ABD’nin füze savunma sisteminin bazı bölümlerini Doğu Avrupa’ya da yerleştirmek istediğini açıklamasıyla başlayan tartışmalar. Washington yönetimi, Kuzey Kore ya da İran kaynaklı kıtalararası füzeler yoluyla yapılabilecek olası saldırılara önlem olarak füze savunma sisteminin bazı bölümlerini Çek Cumhuriyeti ve Polonya’ya da yerleştirmek istiyor.

Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn, Rusya’yı rahatsız eden ABD’nin bu girişimin dünyada yeniden soğuk savaş rüzgarları estirmesini endişeyle karşıladığını kaydetti ve şunları söyledi: “Berlin duvarının yıkılmasından sonra düşürdüğümüz tansiyonun yeniden yükseltilmek istenmesine bir anlam veremiyorum doğrusu. Açlıkla mücadele için ne kadar çok paraya ihtiyacamız olduğunu ya da bir füzenin üretimi için harcadığımız parayla Afrika kıtasında AIDS’le etkin mücadele edebileceğimizi düşündüğünüzde, bu çabalar daha da anlamsız bir hale geliyor. Uluslararası toplumun, bu genel gidişata ilişkin ciddi ciddi kafa yorması gerekiyor.“