1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

27.08.2009 - Alman basınından özetler

27 Ağustos 2009

Almanya’da yaklaşan genel seçimler için partilerin yürüttüğü kampanyalar, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin üst düzey yöneticilere yapılan ödemelere getirdiği sınırlamalar ve mali kriz, bugün öne çıkan yorum konuları.

https://p.dw.com/p/JJBH
Sol Parti'nin Berlin milletvekili adaylarından Halina Wawzyniak'ın seçim afişi
Sol Parti'nin Berlin milletvekili adaylarından Halina Wawzyniak'ın seçim afişiFotoğraf: Die Linke

Almanya'nın güneyindeki Regensburg'da yayımlanan Mittelbayerische Zeitung, Almanya'da siyasi partilerin genel seçimler öncesinde yürüttüğü kampanyaları eleştirerek, geçmişle bir karşılaştırma yapıyor.

“Federal Meclis seçimleri öncesinde hiç bu kadar sıkıcılık, bıkkınlık ve kayıtsızlık hâkim olmamıştı. Başka hiçbir örneği olmayan bu hüzünlü tablonun, övülecek hiçbir yanı yok. Oysa bundan 20 yıl önce, o ünlü 1989 yazında her şey farklıydı. O döneme köklü değişiklikler ve heyecan damgasını vurmuştu. Pekin'de Tiananmen Meydanı'nda yaşanan katliam herkesin tüylerini diken diken etmiş; Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nden iyi eğitim almış gençler kitleler halinde kaçmaya başlamış, tüm Doğu Bloku'nda huzursuzluk baş göstermişti. Yerleşik bir düzen ve alışıldık bir tutum için neyin daha tehlikeli ve tehditkâr olduğunu zaman gösterecek; 1989 yılındaki somut askerî risk mi daha vahim, yoksa günümüzde yaşadığımız soyut mali riskler mi?”

Yine ülkenin güneyinde yayımlanan bir başka gazetenin aynı konudaki yorumuyla devam ediyoruz. Bavyera eyaletinin Bayerische Rundschau gazetesi, Sosyal Demokratların Başbakan adayı Steinmeier'i, seçimler öncesinde halkın büyük ilgisini toplayan film kahramanı Horst Schlämmer ile karşılaştırarak, Steinmeier'in pek şansının olmadığını ima ediyor.

“Horst Schlämmer mi, yoksa Frank-Walter Steinmeier mi? Başbakan olmak için kimin daha çok şansı var? Horst'un daha çok şansı olduğu çok açık. Yapılan anketlerde önde gidiyor ve diğer partilere kıyasla daha az somut şeyler vaat ediyor. İşinin ehli olan uzman bir ekibe de ihtiyaç duymuyor, zaten kendisi de hiçbir alanda uzman değil. Bu nedenle de yürüttüğü seçim kampanyası kendisine uyuyor. Schlämmer ortadan kayboldu. Steinmeier ve Sosyal Demokrat Parti'yi de benzer bir akıbet bekliyor.”

Almanya'da seçim döneminin ne kadar yavan geçtiğini, dün Federal Meclis Bütçe Komisyonu'nun ele aldığı ve muhalefete tarafından "skandal" tanımlaması yapılan üç ayrı gündem maddesi bir kez daha ortaya koydu. Başbakanlık'ta verilen tartışmalı bir yemek, Sağlık Bakanı'nın makam aracını özel amaçlar için kullandığı iddiası ve Ekonomi Bakanı'nın bazı yasaları bakanlık çalışanları yerine özel bir hukuk bürosuna hazırlatması, muhalefetin elle tutulur yegâne kozlarıydı. Nitekim her üç konuda da Hristiyan Birlik ve Sosyal Demokrat Partili üyelerin oylarıyla reddedilerek, soruşturma açılmasına gerek olmadığı sonucuna verildi. Bu konuyu ele alan başkent gazetelerinden Berliner Morgenpost'un yorum sütununda şu satırları okuyoruz:

"Politikacılar sürekli olarak ahlakî tuzaklarla karşı karşıya. Çünkü sürekli yanlış hareket ediyorlar. İşin ilginç tarafı, bazı basma kalıp değer yargılar aracılığıyla genel hükümlere varmak da çok kolay oluyor. Oysa ki makam aracının nerede kullanıldığı ya da bir akşam yemeğinin kaça patladığı gibi ufak tefek meselelerle uğraşılacağına, Opel ya da Hypo Real Estate gibi kuruluşlarda olup bitenleri mercek altına almak daha yerinde bir davranış olurdu. Zira bu kuruluşları kurtarmak için milyarlar havada uçuşuyor. Burada savrulan paralar, daha sonra eğitim gibi çok daha hayatî alanlarda kısıtlamalara gidilmesi sonucunu doğuracak. Bu tür sorunları bütçe dengelerini sarsmadan çözmeyi başarırlarsa, makam araçlarını gönüllerince kullanabilir ya da Başbakan'ın ikram ettiği şaraptan istedikleri kadar içebilirler."

Basın turumuza Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin üst düzey yöneticilerin ikramiye ve tazminatlarının kısıtlanması yönündeki planlarına ilişkin bir yorumla devam ediyoruz. Müncher Merkur gazetesinde konuyla ilgili yorumda, şu satırlar göze çarpıyor.

“Sarkozy'nin yoğun enerjisi insanı gülümsetebilir. Ama Fransa Cumhurbaşkanı vahşi finans kapitalizminin evcilleştirilmesi için ne yapılması gerektiğini çok iyi anladı. Sarkozy'nin banka yöneticilerinin aldığı ikramiye ve tazminatların sınırlandırılması planı çok yerinde oldu. Çünkü bu plan, aşırı riskten kaçınmak için gereken etkin teşvikleri içeriyor. Şimdi Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'de de finans piyasalarının küresel üstünlüğü kaybetmesinden korkan büyük şirketlerin, benzer bir plan için razı edilmesi gerekiyor. Wall Street'in pişmanlık yemininde ne kadar durduğunu görmek Başkan Obama için yardımcı olabilir. Zira Obama, yüz milyarlarca dolarlık kaynağı batmış bankalara aktarırken, bu bankalar cömert ikramiye ve tazminatlar ödemekten kaçınmıyor. Bu da bir aslanın hiçbir zaman için vejetaryan olamayacağını gösteriyor.”

Almanya'nın ulusal gazetelerinden Süddeutsche Zeitung'dan mali krizle ilgili aktaracağımız bir yorumla basın turumuza son veriyoruz:

“Avrupa'da bankaların yeniden istikrar kazanması için çaba sarf ediliyor. Ancak finans sektörüne taze sermaye aktarılması konusunda Avrupalılar, özellikle de Almanlar, Amerikalıların oldukça gerisinde kaldı. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bankaların yaşadığı stres belki de çok büyük değildi, fakat yine de bu stres yaşandı ve halk bunun sonuçları ile karşı karşıya kalabildi. Bankacılık sektörünün zayıflaması, orta ölçekli firmalar için daha az kredi ve daha az istihdam anlamına gelir. Bu nedenle de bankalar konusunda duyulan güvensizlik, risk faktörünü de artırır.”

Derleyen: Jülide Danışman


Editör: Murat Çelikkafa