1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

26.08.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu26 Ağustos 2004
https://p.dw.com/p/AbtZ

Bugünkü Alman ve Avrupa basınında, Necef’teki durum, Rusya’da iki yolcu uçağının düşmesi ve petrol fiyatlarıyla ilgili yorumlar öne çıkıyor.

Neue Osnabrücker Zeitung’un yorumunda, Necef’te Şii dini lider Ayetullah El Sistani öncülüğünde bugün düzenlenecek yürüyüş ile ilgili şu satırlar yer alıyor:

"Necef’te üç haftadır süren güç kavgasının sonucu muhtemelen şu günlerde belli olacak. Burada kilit rol, silahlı direnişe karşı olduğunu açıkça belirten, Şiiler’in Büyük Ayetullah’ı El Sistani’ye düşüyor. Necef’teki yürüyüş, sorunun barışçı çözümü için son şans. Çünkü ılımlı bir kişilik olan El Sistani’nin nefret saçan radikal vaiz Mukteda El Sadr üzerinde de nüfuzu bulunuyor. El Sadr dişlerini gıcırdata gıcırtada da olsa kabul etmek zorunda. Bu arada Irak hükümetinin ne kadar zayıf ve çaresiz olduğu Felluce’deki çatışmaların ardından Necef’te de bir kez daha gözler önüne serildi.

Bremen’de yayınlanan Weser-Kurier gazetesinde aynı konuda şu satırları okuyoruz:

"Necef’te yürüyüş çağrısı ile Büyük Ayetullah El Sistani, Ayetullah olabilmek için can atan Mukteda El Sadr’a, şehir halkının gerçekte kimin arkasında olduğunu göstermek istiyor. Sistani dün, Necef’teki kriz çözülene kadar Necef’te kalacağını açıklamıştı. Bu, şu anlama geliyor olsa gerek: Burada kimin efendi olduğu açıklığa kavuşana kadar."

Ulm’de yayınlanan Südwest Presse gazetesi Ebu Gureyb skandalı ile ilgili açıklanan raporu değerlendiriyor:

"Savaş dönemlerinde esirlere yönelik muamelenin kurallarını düzenleyen Cenevre Konvansiyonu’nu ABD 1956 yılında onayladı. Irak’taki Ebu Gureyb hapishanesinde ise bilindiği üzere konvansiyon da Iraklı esirler de ayaklar altına alındı. Şimdi eski Savunma Bakanı Schlesinger ve Cumhuriyetçi şahinlerin de dahil olduğu soruşturma komisyonu, sorumluluğun Washington’a kadar uzandığını doğruladı. Savaş ve seçim kampanyası döneminde Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in istifa etmemesi mazur görülebilir. Ama Amerikan yönetiminde hakim olan ‘tahta rendelenen yerde talaş da olur’ mantığı ürkütüyor. Devletler hukuku ve anayasa ihlallerini pek iyi şöhrete sahip olmayan avukatlar yardımıyla haklı göstermeye çalışma çabaları da."

Rusya’da salı gecesi meydana gelen iki uçak kazası ile ilgili tartışmalar bugünkü gazete yorumlarında geniş yer tutuyor. Moskova’da yayınlanan Nowaja Gaseta gazetesi ‘Moskova’nın yalanları ve Çeçen terörü’ başlıklı yorumunda uçakların düşmesinin arkasında Çeçenler’in olduğunu savunuyor.

"Çeçenistan uygulamada artık Rusya’nın bir parçası değil. Rusya ve Çeçenistan arasındaki ilişkiler üç başlıkla sınırlı: Rus askerleri Çeçen vatandaşlarını öldürüyor. Rus devlet kasasından Çeçenistan’a gönderilen paralar ortadan kayboluyor. Ve Çeçenler Rusya’da terör saldırıları düzenliyor. Savaştığını yalanlayan savaşı kazanamaz. Asilerin ölümcül saldırılarını, ‘askerlerimizin püskürttüğü saldırılar’ diye tanımlayanın zafer şansı yoktur. Tüm bu yalanların bedeli, yaşamını yitiren insanlardır. Düşen iki uçaktaki yolcu ve pilotlar gibi.’’

Thüringer Allgemeine Zeitung’un yorumunda Rus yönetiminin olay ile ilgili tutumu eleştiriliyor:

"Devlet Başkanı Putin, terör saldırısı şüphelerini dağıtabilmek için tüm Rus hava taşımacılığının itibarını yerlebir etmeyi göze alıyor. Çeçenistan kelimesi geçmediği sürece herşeyi sabırla dinliyor. Putin’in, Çeçenistan’daki seçimlerden beş gün önce iki uçağın neredeyse eşzamanlı olarak düşmesi olayını aydınlatmak için gizli servisi görevlendirmesi çok şey ifade ediyor. Arzu edildiği üzere gizli servis olayda terör izi olmadığını açıkladı. Olayın kalitesiz yakıt kullanımından kaynaklanmış olabileceği iddiası tüm yolcuların tüylerini diken diken etti. Bu yetmezmiş gibi şüpheler uçakların eskiliği ve pilotlara çok düşük maaş ödenmesine yönlendirildi."

Stuttgarter Zeitung gazetesinin konu ile ilgili yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

"Rusya’da herşey olabilir. Nükleer denizaltılar batabilir, televizyon kuleleri yanabilir. İhmalkarlık ve aşırı eskimiş uçakların kullanılması geçtiğimiz yıllarda pekçok insanın ölümüne yol açtı. İç hatlarda bir Tupolev 154 ile uçan bir yolcu, sağ salim yere inebildiği için kendini mutlu hisseder. İki Tupolew’in aynı anda düşmesi teknik arızadan ya da bakımsızlıktan kaynaklanmış olabilir. Ama olayın bir teör eylemi olma ihtimali de tabii ki oldukça yüksek."

Yüksek petrol fiyatları ve Alman ekonomisinin durumu arasında bağlantı kuran Fuldaer Zeitung’un yorumuna göz atıyoruz:

"Başbakan Gerhard Schröder koltuğunu kaybetme korkusu yaşıyorsa, Passau’daki benzin istasyonu sahibi iflasın eşiğindeyse ve Almanya’nın örnek şirketlerinden Volkswagen krize sürükleniyorsa tüm bu gelişmelerin arkasında bir tek neden var: Petrol fiyatları. Fiyatlardaki mantık dışı yükseliş Almanya’da konjonktürün iyileşmesini engelliyor."

Fransız ekonomi gazetesi La Tribune’de ise şu satırlar yer alıyor:

"Henüz önümüzde petrol kıtlığı yok, ama bu olasılık günümüzde teorik bir perspektif değil. Sanayi ülkeleri ne alternatif enerjiler ile ne de tasarruf önlemleriyle ilgileniyor. Enerji tasarrufu geçtiğimiz yüzyılın modası geçmiş bir kavramı gibi görülüyor. Yenilenebilir enerji teknikleri, gelecekteki ihtiyacı karşılamaya yeterli düzeyde geliştirilemedi, nükleer enerji ise hala tartışmalı. Şunu açıkça söylemek gerek: Sanayi ülkelerinde petrol, hiç tükenmeyecekmiş gibi tüketiliyor ve hiçkimse çıkıp israfa karşı uyarmıyor."