1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

26.07.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Nihat Halıcı26 Temmuz 2004
https://p.dw.com/p/Abtv

Die Welt Gazetesi’nde ”Türkiye’ye dokunmayın” başlığıyla verilen yazıda, Gerhard Schröder, Türkler’in başbakanı olarak nitelendi. Yorumda şu görüşler dikkat çekiyor:

”Türkiye ile Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin başlayıp başlamayacağı aralık ayında belli olacak. Bu tarihten evvel Türkiye’de borsada yatırım yapmayı düşünenler dikkat etmeli. Ülkede tüketici fiyat artışı tek haneli rakamlarda seyretmesine karşın faiz hadleri artış gösteriyor. Vergi reformu hala devreye sokulmadı. Kamu harcamalarının azaltılması çalışmalarında da gözle görülür bir çaba sağlanmış değil. Avrupa Birliği Komisyonu ekim ayında Türkiye hakkında olumlu değerlendirmede bulunan bir rapor sunacaktır. Bu raporsa, aralık ayında yapılacak Avrupa Birliği zirvesinde karar verilirken esas alınacaktır. Tahminimiz, 2005 İlkbaharında, Türkiye ile müzakerelerin başlatılması doğrultusundaki ihtimalin yüzde 80’i bulduğudur.”

Die Welt’in yorumunda, 2002 Eylül'ünde yapılan genel seçimlerde, Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonunun yalnızca 9 bin oy farkıyla iktidara geldiği hatırlatılarak şöyle devam ediliyor:

”Sayıları 471 bini bulan Türk kökenli Alman vatandaşlarının yüzde 60’ı Sosyal Demokratlar’a, yüzde 22’si ise Yeşiller’e oy verdi. Yani iktidara oy veren Türk kökenlilerin oranı yüzde 82’yi buldu. Koalisyonun elinden istese de başka bir şey gelmez. Avrupa Birliği tartışmalarında Türkiye’den yana tavır koymak, koalisyon için yeni seçmenler kazanmak anlamına geliyor.”

Die Welt, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğinde en büyük engeli Fransız ekonomi ve maliye bakanı Nicolas Sarkozy ile katolik Polonya’nın meydana getirdiğine dikkat çekti. Yorum, ”Değişmeyen bir kural vardır. Müzakerelere başlanılan bütün ülkeler nihai aşamada Avrupa Birliği’ne alınmıştır. Tabii ki Türkiye tam üye olana kadar 12-15 yıl, belki de daha fazla zaman geçecektir. Bu süre zarfında halen birliğe üye olmayan Balkan ülkeleriyle Ukrayna Avrupa Birliği’ne kabul edilebilir” ifadeleriyle bitirildi.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğine ilişkin ”şartlı evet-şartsız evet” tartışmalarına sayfalarında yer veren Frankfurter Allgemeine, Erdoğan hükümetinin kararlılığına dikkat çekti:

”Kimileri, müzakere masasına oturduktan sonra Ankara’yı en az 10 yıl ya da daha fazla oyalamanın mümkün olduğu görüşünde. Bu kişilere göre hele bir müzakereler başlasın, o 10-15 yıl geçinceye kadar Ren’in, pardon Kızılırmak’ın üzerine kurulu köprülerin altından çok su akar. Böyle düşünenlerin yanıldığını, Ankara’nın kararlı tutumu ortaya koyuyor. Türkiye’nın Avrupa Birliği’ne üyeliğine karşı çıkanlar hala Sonbaharda açıklanacak komisyon raporundan medet umsunlar, o tarihe kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Brüksel’in kendisinden yasal alanda talep ettiği pek çok değişikliği hayata geçirecektir. Erdoğan hükümeti, aralıkta müzakere tarihi alındıktan sonra üyeliğin bir an önce gerçekleşmesi için elinden geleni yapacaktır.”

DaimlerChrysler’de yönetimle çalışanlar arasında sağlanan uzlaşma, Stuttgarter Nachrichten tarafından şöyle yorumlanıyor:

”Şimdi Robert Bosch ve Almanya’nın diğer büyük holdingleri de, KOBİ’ler de DaimlerChrysler örneğini tekrarlamak isteyecek, tasarruf önlemleri diye tutturacaklardır. Slogansa şimdiden belli: Çalışanlar fedakarlıkta bulunmalı. Ancak bu olaydan çıkarabileceğimiz daha önemli ders, Almanya’da uluslararası rekabete rağmen üretimin yapılabileceği gerçeğidir. Almanya’da işyerlerinin uzun yıllar güvence altına alınmasının mümkün olduğu ortaya konmuştur. Üst düzey şirket yöneticileri, üretimi Almanya dışına çıkarmaktan başka çareleri bulunmadığı argümanını artık tekrarlayıp durmaktan vazgeçmelidir.”

Almanya’da çalışma hayatına ilişkin tartışmalarda şimdi de iş güvencesi gündeme geldi. Bu konuya ilişkin yorumlara yer veren gazetelerden Kieler Nachrichten, iş güvencesinden önce, toplu sözleşmeyle iş idaresine ilişkin yasal düzenlemelerin yapılmasının öncelik taşıdığını, ancak buna kimsenin cesaret edemediğini yazdı.

Aynı konuya değinen Thüringer Allgemeine, ana muhalefet partisi Hristiyan Birlik’in giderek toplumda ”sosyal devleti tasfiye eden parti” konumuna düştüğüne dikkat çekerek, muhafazakarların seçmeni ürküten projeler üretmeye devam etmeleri halinde 2006 yılında yapılması öngörülen genel seçimlerde, bütün hatalarına rağmen yine Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonunun iktidar koltuğunu korumaya devam edeceklerini kaydetti.

İş güvencesinin tamamen kaldırılması tavsiyesini ”çok keskin ve marjinal” olarak niteleyen Westfalenpost, ”reform” adı altında gündeme getirilen uygulamaların artık halkı korkuttuğunu, insanlara reformlardan gına geldiği tesbitini yaptı.

Kasım ayında yapılacak Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçimlerini değerlendiren Süddeutsche Zeitung, Demokrat Parti adayı John Kerry’nin, parti bünyesinden çok büyük destek aldığını, Kerry’nin seçim kampanyasını yürüten ekibin, Cumhuriyetçiler’den Demokrat saflara geçen servet sahibi bağışçılar sayesinde para içinde yüzdüğünü yüzdı. Gazete buna rağmen Demokrat Parti kurmaylarının, kamuoyu yoklamaları neticelerinden ötürü endişeli olduğuna işaret ederek, ”Kerry’nin adaylığı 4 aydır belli olmasına rağmen hale Bush’un ancak iki puan önünde gidiyor. İki puan da genelde bu araştırmalarda artı eksi hata payı kabul edildiğinden Kerry’nin burun farkıyla önde olduğunu dahi iddia etmek mümkün değil” görüşünü dile getirdi.