1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TÜR 2212 Presseschau 2

22 Aralık 2010

Bugünkü Avrupa basınının ağırlıklı olarak yer verdiği konular, Macaristan'daki yeni basın yasasıyla ilgili tartışmalar ve Belarus'taki seçimlerin yankıları.

https://p.dw.com/p/zoJv

Polonya'dan Gazeta Wyborcza bugünkü sayısında Macaristan'da kamu radyo ve televizyonlarının yanı sıra özel medya şirketlerinin de denetlenmesini öngören basın yasasını ele alıyor:

"Macaristan Başbakanı Viktor Orban, artık hayatta olmayan Avusturyalı politikacı Haider'den çok daha yetenekli ve tecrübeli bir politikacı. Orban politik kariyerine demokratik muhalefette başladı, mücadele arzusu etkileyiciydi, ard arda kaybettiği iki seçimin sonrasında iktidara döndü. Ne yazık ki onun popülaritesi, Macaristan'ın 19'uncu yüzyıldaki mesih inancı ve milliyetçiliğiyle biraraya geldiğinde, Haider'in izlediği politikadan daha tehlikeli bir hâl aldı. Birilerinin Orban'a, 'Viktor hata yapıyorsun' deme vakti geldi."

İtalya'dan sağ liberal Corriere della Sera gazetesi ise aynı konuyla ilgili yorumunda, şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Macaristan'ın AB Dönem Başkanlığı giriş biletini almasından kısa bir süre önce çıkan bu yasa, benzersiz ve nahoş bir adım. Budapeşte'de parlamentodan yasanın geçmesi ülkede protestolara ve yurtdışında da büyük bir şaşkınlığa neden oldu. Bu, medyanın ağzını tıkayan, susturucu yasanın kabulü, Komünist rejim sırasında liberal muhalefetin öncülüğünü yapıp mangalda kül bırakmayan, ancak zaman içinde giderek taraf değiştiren başbakanın son icraatı olmayacak. "

Fransız Le Monde gazetesi ise bugünkü sayısında Aleksandır Lukaşenko'nun dördüncü kez Devlet Başkanlığı'na seçildiği Belarus'taki seçimlerin ardından yapılan protesto gösterilerini yorumluyor:

"Göstericilerin geçen pazar günü dövülmesi, Belarus rejiminin gerçek yüzünü gösteriyor. Rejimin amacı, hiç kimseye hesap vermemek ve yeni Sovyet ekonomisi olarak adlandırılabilecek sistemin başarısızlıklarını dengeleyebilmek için, bütün taraflardan alınabilecek ne varsa almak. Çin'den ticaret konusunda, Rusya'dan ise doğalgaz ve petrol konusunda yararlanmak. AB'den seçimlerin adil geçmesi sözü karşılığında alınan 3 milyar euro da dâhil, kredi almak. AB bu oyunu oynamaya devam etmeli mi? Kesinlikle hayır. Lukaşenko, Doğu'ya ve büyük ağabey Rusya'ya yaklaşmak için Avrupa'dan bir kez daha uzaklaştı. AB bu ülkeye yapacağı yardımlar için, hükümetin muhalefete muamelesini şart olarak koşmalı."

Norveç'in muhafazakâr Aftenposten gazetesi ise aynı konuyla ilgili yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

"Belarus'taki Devlet Başkanlığı seçimleri, resmî rakamların iddia ettiği kadar yüksek biçimde Aleksandır Lukaşenko'nun lehine sonuçlanmadı. Ancak Devlet Başkanı, Sovyetler Birliği'ni örnek alan, üzerinde tam bir hakimiyet kurduğu medya ve ekonomi politikalarının yardımıyla, halkın büyük çoğunluğunun desteğini arkasına almayı başardı. Belarus Avrupa'daki son Sovyet ülkesi ve Lukaşenko görevde kaldığı sürece de böyle kalmaya devam edecek. Muhalefetin adaylarına ve göstericilere yönelik şiddet içeren muamelesi, rejimin güvenilir olmadığını belgeliyor."

Konuyla ilgili aktaracağımız son yorum Hollanda'nın de Volkskrant gazetesinden:

"Lukaşenko hiçbir riske girmiyor ve bunun yerine seçimleri manipüle etmeyi tercih ediyor. Belarus geriledi. Bunun anlamı Aleksandır Lukaşenko Avrupa'nın son diktatörü. Ancak despot bir lider olarak günleri sayılı. Çünkü onunla Kremlin arasında ne kadar ideolojik yakınlık olursa olsun, bu büyük komşuya aşırı derecede bağımlı olması, ona yardım etmiyor. İşte bu nedenle iyi ilişkiler karşılığında kendisini yaptırımlarla cezalandıran ve insan hakları ve demokrasiye daha fazla saygı göstermesini isteyen Avrupa ile yakınlaşmanın yolunu arayacaktır."

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Hülya Topçu

Editör: Murat Çelikkafa