1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

2003'te Ortadoğu'da barış yolu bulunamadı

Peter Philipp / DW31 Aralık 2003

2003 yılında Ortadoğu’da da şiddet döngüsü devam etti. Ortadoğu Dörtlüsü’nün hazırladığı yol haritası uluslararası kamuoyunun hareket noktası oldu. Hem İsrail, hem de Filistinliler, bu yol planına uyacaklarını birçok kere tekrarladı. Ama Ortadoğu'da barış süreci yolunda gitmedi...

https://p.dw.com/p/AbSD
Ortadoğu'da barış yolunda önemli bir adım atılamadı 2003'te
Ortadoğu'da barış yolunda önemli bir adım atılamadı 2003'teFotoğraf: AP

İsrail İşçi Partisi’nin çiçeği burnunda başkanı Amram Mitzna ciddi bir dönüşüm yapmaya söz vermişti. Binlerce insanın ölümüne yol açan İntifada, işgal altındaki topraklardaki Filistinliler‘in isyanı iki yılı aşkın süredir devam ediyordu. Ariel Şaron’un yönetimindeki İsrail hükümeti ise barış bir yana, ülkeye huzur ve güvenlik getirme sözünü bile tutamamıştı.

Şaron’un zaferi

İşçi Partisi Şaron’la girdiği koalisyondan ayrılmış ve barış politikasının bilinen bir temsilcisi olan Mitzna’yı zönetime getirmişti. Fakat 28 Ocak’ta yapılan seçimlerde bu hiçbir yarar sağlamadı. Seçmenlerin sadece yüzde 68,5’i sanık başına gitti ve Şaron’un Likud Partisi, İşçi Partisi’nin iki katı kadar sandalye kazandı.

Yeni yıl ancak bu kadar kötü başlayabilirdi. Çünkü birçok gözlemci şundan emindi: İsrail’de Şaron, Filistin tarafında Yaser Arafat’la yumuşama ve huzur olamazdı. Üstelik Şaron, İsrail’in birlik ve istikrara gerek duyduğunu ilan etmiş olmasına rağmen. İsrail İşçi Partisi’nin ”yaşlı bilgesi” ve İsrail’le Filistinliler arasında imzalanan Oslo Anlaşması’nın mimarı Şimon Perez ise bu tür genel kuşkuları geçersiz buluyordu.

Ortadoğu yol haritası

Artık muhafazakar koalisyonu sarsılmaz bir çoğunluğa sahip olduğu halde, Başbakan Şaron, Filistinliler‘le olan çatışmanın barışçı yollardan çözülmesine çalışacağını duyurdu. Burada da kılavuzun, 2002 yılı sonbaharında ABD, BM, AB ve Rusya’nın ortaya çıkardığı ”yol planı” olduğunu belirtti. Bu plan, müthiş bir yenilik getirmiyordu, ama yine de İsrailli ve Filistinlilere içine girdikleri çıkmazdan çıkmak için bir yön gösteriyordu.

Filistin tarafında büyük ölçüde soyutlanmış Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat, kendi payına bu ”yol planı”na onay vermiş ve gelecekte İsrail’le görüşmeleri sürdürecek bir başbakan atamıştı: Mahmud Abbas. İsrail cephesindeyse, Başbakan Şaron birdenbire barış durumunda ”acı verecek tavizler”den, bir Filistin devletinin kurulmasından söz ediyordu. Ve ilk kez, ”işgal altındaki topraklar” deyimini de kullanıyordu. Bu durum ABD‘de bile şaşkınlık yaratıyordu.

Güvenlik duvarı

Şaron, barış için önceden vereceği tavizleri hiçbir zaman vermedi. Radikal Filistinli liderlere suikastleri sürdürdü, selefi Barak döneminde tasarlanan ve Filistin bölgelerinden İsrail’e sızmaları azaltacak milyarlık bir projeye devam etti. İki bölgeyi birbirinden ayıran hattın Filistin tarafında, Filistin köylerini tarlalarından koparan ve bu tarlaları imha eden, geniş ve yüksek bir güvenlik duvarı inşa edilmeye başlandı. Şaron’un bu tesisi sadece gelecekteki sınırı şimdiden belirlemek için çektiğini yalnızca Filistinliler öne sürmüyor.

Aralık ayında yaptığı bir konuşmada, Filistinliler‘in altı ay içinde şiddet kullananlara karşı etkili önlemler almaması halinde, İsrail’in tek yanlı önlemlere başvuracağını açıklayarak, Şaron da bunu dolaylı olarak doğruladı. Şaron’un tek yanlı önlemlerden kastettiği, kısmen bu güvenlik duvarıyla belirlenen yeni bir güvenlik hattına çekilmekti. Bu yeni hat gelecekte sınırı oluşturmayacaktı, ama yine de İsrail’in gelecekteki sınır hakkındaki düşüncelerine oldukça yaklaşıyordu.

Filistin’de iktidar kavgası

Şaron, kendisinin yol planına sahip çıktığı, fakat Filistinliler‘in kendi paylarına düşeni yapmadığında ısrarlıydı. Yaz başında Ürdün’ün liman kenti Akaba’da Şaron, son Filistin Başbakanı Mahmud Abbas ve ABD Başkanı George Bush’la buluştu. Orada törenlerle, yol planına uymaya söz verildi. İsrail bazı önemsiz yerleşim merkezlerini kapattı, ama radikal Filistinliler‘e suikastleri sürdürdü. Onlar da bunun üzerine sınırlı bir ateşkes anlaşmasını bozdu. Bu durum, Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’la devamlı iktidar kavgası içinde olan Mahmud Abbas’ın geri çekilmesine yol açtı.

Onun yerini yaşanan bazı güçlüklerden sonra, Şaron’un tabii ki Arafat’ın kuklası olarak gördüğü Ahmed Kurey aldı. Fakat o da görüşmeleri, güvenlik duvarının inşasının durdurulması koşuluna bağlıyordu. Oysa Şaron’un ültimatomundan beri bunun düşünülmesi dahi olanaksızdı. Hem Ortadoğu’da ilerleme sağlanamadığı sürece, ilerleme olması olasılığı da daha da azalıyor. Çünkü ABD’de başkanlık seçimleri yaklaştıkça, Şaron’un koşulsuz dostu Başkan George Bush’un onu eleştirmesi de giderek olanaksızlaşıyor. Bu durumda da Bush’un Akaba’da söyledikleri boş bir arzu olarak kalıyor:

”Çıktığımız yol, güç bir yol ama başka seçeneğimiz yok. Aşağılama, cinayet ve acının daha aylarca ve yıllarca devam etmesini hiçbir sorumlu lider kabul edemez."