1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Alman basınından özetler

18 Ekim 2012

AB içinde reform çalışmaları ve Alman iç istihbarat örgütü hakkında yeni skandal iddialar Alman basınında öne çıkan yorum konularını oluşturuyor.

https://p.dw.com/p/16Suy
Ein Käufer entnimmt einem Zeitungsständer mit den Tageszeitungen "Die Welt" und "Frankfurter Allgemeine Zeitung" am Freitag (06.08.2004) das Nachrichtenmagazin " Der Spiegel". Wie schon die FAZ, kehren nun auch die Axel Springer AG und der Spiegel-Verlag in ihren Print- und Online-Publikationen zur alten Rechtschreibung zurück. Auch der S¸ddeutsche Verlag will sich anschlieflen. Die Deutsche Presse-Agentur dpa will ein Meinungsbild bei den Kunden einholen, auf dessen Grundlage eine Entscheidung in Zusammenarbeit mit den anderen deutsch-sprachigen Nachrichtenagenturen gefällt werden soll. Foto: Ulrich Perrey dpa/lno
Symbolbild deutsche Presseschau PresseFotoğraf: picture-alliance/dpa

Frankfurter Allgemeine Zeitung, AB devlet ve hükümet başkanlarının zirvesine istinaden Avrupa’nın durumunu ele aldığı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

“Hollande’ın ‘en güzel macera’ diye adlandırdığı Avrupa, reform çalışmaları ertesinde nasıl görünecek? Daha güçlü olacak mı ve gelecekte ortaya çıkacak krizlerin üstesinden -bugün olduğu gibi- büyük gürültü patırtı, sancılar, karşılıklı suçlamalar olmadan gelebilecek mi? Görünen o ki planlanan reformlarla Euro Bölgesi kendi ilkelerine sahip bir yapıya kavuşturulacak, Euro Bölgesi’nde olmayan ülkeler ise -ki bunların bazıları ekonomik açıdan hiç de zayıf konumda değil- bu çekirdek etrafında dolaşan birer uydu konumunda olacak. Belki bu, kaçınılmaz bir gelişme. Ne var ki bu gelişme Avrupa’nın kendi içindeki çatlakları mecburen derinleştirecektir. İşte bundan dolayı Başbakan Angela Merkel, çekirdek Euro Bölgesi’nin genişletilmemesine uzun süre direndi. Zira bu süreç, bölünmeyi hızlandırır.”

Bonn’da yayımlanan General-Anzeiger gazetesi ise Euro tartışmasında İngiltere’nin tavrını mercek altına alıyor:

“İngiltere’nin Euro konusundaki yapıcı olmayan yaklaşımları özellikle Almanya’ya bir meydan okuma niteliğinde. Berlin’in Londra’ya, Fransa’nın başını çektiği diğer ülkeler karşısında bir müttefik ve denge unsuru olarak ihtiyacı var. Zira bu ülkeler, devletin ekonomiye çok daha fazla müdahale hakkı olmasını istiyor, öte yandan rekabet yeteneği ve malî politikalarda istikrarı fazla önemsemiyorlar. İnatçı İngilizleri Avrupa prensiplerinden ödün vermeden Avrupa içinde tutmak Berlin diplomasisi açısından zor bir görev!”

Düsseldorf’ta yayımlanan Handelsblatt gazetesi yorumunda AB Komisyonu’nun ortaya attığı, Avrupa Merkez Bankası bünyesinde bankaları denetleme mekanizmasına değiniyor. Gazete, bu önerininin sadece hukukî açıdan sorunlu olmakla kalmadığını, merkez bankaları arasında ağır çıkar anlaşmazlıklarına da yol açabileceğini vurguluyor. Yorumun devamında şu satırları okuyoruz:

“Gerçekten de köhne bankalara sahip kimi Euro ülkeleri, Euro krizi sırasında ortaya çıkan devasa kayıpları ülkeler arasında paylaştırma mücadelesini ‘bankalar birliği’ kisvesi altında derinleştirme niyetindeler. Alman hükümetinin bu konudaki tavrı ise çok açık değil. Başbakan Merkel şimdiye kadar sözkonusu planları durdurmuş değil. Ancak plan uygulamaya koyulacak olursa, o zaman bunun tehditkâr sonuçları olabilir ve ülkelerin borç ve kefalet birliğine doğru ilerleme sürecini hızlandırabilir.”

Almanya’daki Neonazi cinayetleri ve saldırılarına ilişkin her geçen gün yeni bir ayrıntı ortaya çıkıyor. 2004’te Köln’de düzenlenen saldırı sonrasında, iç istihbaratın aşırı sağcılardan şüphelendiği halde olayın üstüne gitmediği Alman basınında yer almıştı. Kölner Stadt-Anzeiger gazetesi, Alman iç istihbarat örgütü Anayasayı Koruma Teşkilatı’ndaki bir görevlinin şimdi de gizli bilgileri ırkçı Ku-Klux-Klan örgütüne ihbar etmiş olabileceğini yazdı. Gazetenin bu konudaki yorumu şöyle:

“Anayasayı Koruma Teşkilatı mensubu hakkında belirli bir dinleme faaliyetine ilişkin belgeleri yok ettiği şüphesi de bulunuyor. Bu konudaki çılgınlığın sonu demek ki henüz gelmedi. Buna rağmen 1996 yılından bu yana bu teşkilatın baş sorumlusu konumundaki kişi çıkıp, ‘Durum o kadar da kötü değil’ diyebiliyor. Bir de bu olayları araştıran Federal Meclis Araştırma Komisyonu ve rahatsız edici medya olmasaydı, ne iyi olurdu! Bu insanlar varlığını sürdüğü müddetçe durumun nasıl iyiye gideceğini kimse bilemiyor.” 

© Deutsche Welle Türkçe

Derleyen: Çelik Akpınar

Editör: Ercan Coşkun