1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

19.08.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Ahmet Günaltay19 Ağustos 2004
https://p.dw.com/p/Abtd

Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, tatil dönüşü Berlin’de düzenlediği basın toplantısında ikinci hükümet döneminin ilk yarı bilançosunu çıkardı ve bütün protestolara rağmen reformlardan taviz vermelerinin söz konusu olmadığını tekrarladı. Bugünkü Alman basınının yorum köşelerinde Schröder’in açıklamaları geniş bir şekilde ele alınıyor. Irak krizi, terör ve Atina olimpiyatlarına gölge düşüren doping skandalı da Alman ve diğer Avrupa basınının öncelikli yorum konuları arasında yer alıyor.

Başbakan Schröder’in istihdam piyasası reformlarını savunduğu basın konferansıyla ilgili değerlendirmesinde Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi şu görüşlere yer veriyor:

« Aldığı siyasi darbelerden sonra Başbakan Schröder’in İtalya tatilinden süngüsü düşük döneceğini sananlar yanıldı. Schröder yine formunun zirvesindeydi. Enerjik, kendinden emin ve mücadeleci siyasi kişiliğini ortaya koydu. Protestoculardan korkup sırra kadem basan politikacılardan çok farklı bir görünüm arzetti. »

Frankfurter Rundschau gazetesi Başbakan Schröder’in basın konferansında söylediklerinin özüne indiği yorumunda Almanya Başbakanı’nın reformlara gösterilen tepkiyi yanlış değerlendirdiği sonucuna varıyor:

« Gerhard Schröder ikna gücünü gösterecek imkanlardan mahrum. Doğu Almanya’daki mağdur kitlelerin gönlünü alma amaçlı nezaket gösterisi dışında, toplum bünyesinde ur gibi büyüyen korkuyu giderecek söz bulamıyor. Halk arasındaki öfkeyi kavrama hassasiyetini gösteremiyor ve istihdam piyasasıyla ilgili düzenlemelerin sosyal realiteye dönüşmesi gerektiğinden söz ediyor. Çoğunluğun tehdit saydığı şeyleri vaat yerine koyuyor. »

Schröder hükümetinin reform politikasını konu alan son yorumu Die Welt gazetesinden aktarıyoruz:

« Almanya’da sosyal devleti emsali görülmemiş bir revizyondan geçirmek isteyen hükümet lideri reform adımlarındaki bariz hataların anlayışla karşılanacağını düşünüyor. İlk reform adımının çapını büyütmeye çalışması da bu hamleyi yenilerinin izleyecek olmamasına gerekçe göstermek için. 2006 genel seçimlerine kadar ek reform yapılmayacak. Oysa Almanya’nın buna ihtiyacı var. Aslında Schröder 2010 ajandasıyla isabetli bir adım atmış oldu. Reform paketi, devletin makul şartlar altında karşılayamayacağı talepleri defterden silmek anlamına geliyor. »

Alman iç politikasından Irak’taki gelişmelere geçiyoruz. Düsseldorf’ta yayımlanan Rheinische Post gazetesinin yorumu:

« Şii lider Mukteda El Sadr Irak’ın imarına ancak emrindeki kuvvetleri siyasi partiye dönüştürmekle katkıda bulunabilir. Aksi takdirde çok kan döker, Şiiler’in hissiyatıyla oynar ama aynı zamanda nüfuz kaybına da uğrar. Nüfusun yüzde 60’ını oluşturan Şiiler’in, Irak ile ilgili hayati kararlar öncesinde bölünmesini kimse istemez. El Sadr’ın işbirliğine sırt çevirmesi, Şiiler’i hem müzakere masasında hem de savaş meydanında boy göstererip çifte strateji izlemekle suçlayan ülkenin kuzeyindeki Kürt ve Sünnileri de tedirgin ediyor. »

İtalyan La Repubblica gazetesi Irak krizine değindiği yorumunda, Necef’teki ayaklanmada İran modelinin örnek alındığını öne sürüyor:

« Necef’teki anlaşmazlığın hiç olmazsa askeri bakımdan sona ermeye yüz tuttuğu şu günlerde, aylar süren Mukteda el Sadr direnişinin gerçek yüzü daha iyi anlaşılıyor. El Sadr sadece işgalcilere değil ama Irak’ın Şii liderlerine de kafa tutuyor. Radikal din adamı Irak’ın işgalden kurtarılması kadar, Şii cemaat bünyesindeki kuvvet dağılımının kendi lehine değişmesini de istiyor. El Sadr’ın teşkilatında, sosyal ve siyasi ögelerinin yanısıra silahlı kolu da bulunan İran modeli göze çarppıyor. Bu radikal dinci, proletarya ile militan gelenekleri birleştiren Humeyni’nin Şia’sını taklit ediyor.»

Filistin lideri Yaser Arafat’ın dünkü konuşmasını değerlendiren Fransız Le Monde gazetesi Arafat’ın geleceğiyle ilgili tahminlerini şöyle dile getiriyor:

« Yaser Arafat gerçek ve anayasal bir devlet reisi olabilirdi. Bush- Şaron ikilisinin unutmuşa benzediği bir gerçek varsa o da Yaser Arafat’ın seçilmiş yani meşru bir lider olduğu ve tarihi rolünden ötürü muteber bir Filistinli sayıldığıdır.

Bu konumunu korumak istiyorsa Filistin halkının demokratik beklentilerine kulak vermelidir. Ama Arafat’ın geleceği sadece kendi tutumuna bağlı değil. İsrail’in baskı ve yerleşim politikası böyle sürüp giderse Arafat çaresizlik içindeki Filistin toplumuna fazla bir şey veremez. »

Atina olimpiyatlarındaki dopnig skandallarına her geçen gün yenileri ekleniyor. Uluslararası Halter Federasyonları Birliği’nin, altı haltercinin dopingli çıktığını doğrulaması Olimpiyat Komitesi’nde şok etkisi yarattı. Badische Zeitung gazetesinin yorumuyla basın özetlerine son veriyoruz:

« İki Yunan atletinin müsabakalardan çekilmesi doping açısından hem olimpiyatlara hem de genel olarak spora yaradı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi son derece kararlı davranıp, Kenteris-Tanu ikilisinin olimpiyat serüvenlerine nokta koydurttu. İki atlet, kendi ülkelerindeki olimpiyat oyunlarında farklı kurralların uygulanacağını sanmışlardı. Geçmişte böyle istisnalar olabiliyordu. Amma Jacques Rogge başkanlığındaki Olimpiyat Komitesi bu dönemi kapattı. Yunan atletleri dün ağır hezimete uğradılar. Uluslararası Olimpiyat Komitesi de sporu doping illetinden kurtarma mücadelesinin sadece bir etabını kazanmış oldu. »