1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

16.06.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Çelik Akpınar16 Haziran 2005
https://p.dw.com/p/AbqF

Avrupa basınında bugün, Brüksel’de başlayan AB zirvesine ilişkin haber ve yorumlar ağırlıkta. Göze çarpan diğer bir önemli konu ise yarın İran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi.

Almanya’da yayınlanan Frankfurter Allgemeine Zeitung, bugün başlayan AB Zirvesi’nin, bütçe anlaşmazlığı yüzünden fiyasko ile sonuçlanması durumunda, bu sonucun, anayasaya “hayır” diyen seçmenin muhalefetinde ne kadar haklı olduğunu göstermiş olacağını savunuyor. Gazetenin yorumunda şu satırları okuyoruz:

“Zirvenin fiyasko ile sonuçlanması, siyasi sorumluların Avrupa’da akılcı çözümler bulmada ya yeteneksiz ya da isteksiz olduğunu bir kez daha gözler önüne serecektir. Görünen o ki; siyasiler, Avrupa’nın temel konu ve hedeflerinde anlaşmayı bir türlü beceremiyor ve Fransa ve Hollanda’da ortaya çıkan referandum sonuçlarından da ders çıkartamıyorlar. Durağanlığın gerçek bir siyasi krize dönüşmemesi için öncelikle anayasanın oylanma sürecinin devamının anlamsız, hatta tehlikeli olacağının kabul edilmesi gerekiyor.”

Liberal Danimarka gazetesi Politiken ise “AB Anayasası’na hayır” oylarının gölgesinde başlayan zirvede, devlet ve hükümet başkanlarının, krizi tek bir toplantıda çözmesini kimsenin beklemediğini belirtiyor. Ama buna rağmen, AB’nin üst düzey politikacılarının anayasa krizini ciddiye almaları gerektiğini, çünkü krizin AB’nin temel yapısı, yani AB’nin demokratik meşruiyeti ve gelecekteki işlerliği ile yakından ilgili olduğunu vurguluyor. Gazetenin yorumu şöyle devam ediyor:

“Birliğin kurucuları arasında bulunan Fransa ve Hollanda’nın anayasayı reddetmesinden sonra, AB’nin ciddi bir düşünme molası vermesi gerektiğinde aşağı yukarı herkes hemfikir. Yüksek sesle dile getirilmese bile bu talep, önemli siyasi gerekçelere dayanıyor. İngiltere ve Danimarka gibi ülkelerde anayasanın halkoyuna sunulması durumunda, anayasaya “evet” kampanyası düzenleyecek olanların, “hayır oyu verirseniz bizi izole edersiniz ve ülkenin etkisini azaltırsınız” şeklindeki gerekçeleri kullanacakları açık. Gerçi bu argüman da iki ülkenin ‘hayır’ demiş olması nedeniyle anlamsız kalıyor.”

Düsseldorf’ta yayımlanan Handelsblatt gazetesi, Avrupa’nın önümüzdeki yıllarda adımlarını temkinli atmak zorunda olduğuna işaret ederek, bu anlamda finans anlaşmazlığına bir an önce çözüm bulunması gerektiğini belirtiyor. Yorum şöyle devam ediyor:

“Asıl önemli olan, AB’nin geleceğe yönelik ekonomi politikalarıdır. AB, kendini ancak ekonomik büyüme ve istihdama yönelik perspektifler sunabilirse inandırıcı bir biçimde yenileyebilir. Bunun için de yeni bütçenin temel oluşturması gerekiyor. Yapılması gereken şimdi bu iken AB’nin büyükleri, çağdışı tarım sübvansiyonları ve gerçek durumu hiç yansıtmayan, köhneleşmiş bir bütçe katkı indiriminden dem vuruyorlar. İşte Avrupa yönetiminin durumu şimdilik böyle: Sefalet tablosu.”

Sol liberal Avusturya gazetesi Der Standard ise AB bütçesine ilişkin olarak İngiltere’nin tavrını eleştirdiği yorumunda, İngilizler’in öteden beri Avrupa konusunda tamamen farklı görüşleri olduğuna değiniyor. Eski sömürge ülkesi olarak İngiltere’nin egemenliği Brüksel’e devretmeyi hiç içine sindiremediğini belirten gazete, yorumunda şu görüşleri savunuyor:

“Bir zamanlar Charles de Gaulle, ‘İngilizler’le Avrupa gemisi yürümez’ demişti. İngiltere’nin, dönemin Avrupa Topluluğu’na girmesini engellemek için de çok çaba sarfetmişti. Gerçekten de İngiltere ne zaman kendi egemenlik haklarına dokunan, ama Avrupa Birliği’nin derinleşmesi açısından yaşamsal öneme sahip olan durumlar olsa, hemen muhalefet yapmıştır. Bu geçmişte de böyleydi, şimdi de böyle.”

Dış basında dikkat çeken bir başka konu İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri. “Rafsancani’nin şansı daha fazla” başlıklı yorumunda Washington Post, birçok İranlı’nın reformlardan hoşnut olmamasına rağmen, başkanlık seçiminin yine de önem taşıdığı görüşünü savunuyor:

“İran’daki seçim kampanyası, siyasiler arasındaki derin görüş ayrılıklarını ortaya çıkardı. Hem demokratik reformcular, hem de otoriter muhafazakarlar ve hatta sertlik yanlıları arasında bu durum göze çarpıyor. Seçimlerin favorisi olarak gösterilen 70 yaşındaki eski Cumhurbaşkanı Ali Ekber Rafsancani’nin, ruhani lider molla Ali Hamaney’in siyasi hasmı olduğu da açık seçik ortaya çıktı. Rafsancani, cumhurbaşkanı seçildiği takdirde, şimdiki Cumhurbaşkanı Hatemi’nin de denediği gibi, Hamaney’in hükümetteki, adalet mercilerindeki ve basındaki etkisini azaltmaya çalışcaktır. Ayrıca siyasi kapasitesi ve yetenekleri açısından Hatemi’den daha başarılı olması mümkündür.”

Avusturya’nın Kurier gazetesi ise İranlı seçmenin mevcut dini liderliği alaşağı etme gibi bir niyeti olmadığı görüşünü savunuyor ve yorumuna şöyle devam ediyor:

“İran’da reformcuların şansının büyük olmadığı bilinen bir gerçek. Yönetimdeki dini liderlik ise İran’daki ilerlemeyi Manhattan ile değil, Irak, Afganistan ya da polis devleti Mısır ile kıyaslamayı yeğliyor, ülkenin düşünsel ve coğrafi bazında da puan topluyor. Bu anlamda kendi kendisini lağvetmesi beklenemez.”