1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

14.02.2008 - Alman basınından özetler

Beklan Kulaksızoğlu - Meltem Karagöz14 Şubat 2008

Alman basınında Başbakan Erdoğan’ın Köln’deki konuşmasıyla ilgili tartışmalar tüm yoğunluğuyla sürüyor.

https://p.dw.com/p/D7PS

Düsseldorf’ta yayımlanan Rheinische Post gazetesi Erdoğan’ın entegrasyon ve asimilasyon kavramlarını bilinçli olarak karıştırdığını, böylece Türk kökenli vatandaşların içinde yaşadıkları ülkeye ya da ikinci vatanlarına uyum sağlamasını engellemek istediğini savunuyor.

Leipziger Volkszeitung’un yorumu ise şöyle:

“Asimilasyonu insanlık suçuyla eş tutan kişi, bir şeyi kavrayamamış demektir. Göçmenler her gün içinde yaşadıkları ülkenin gelenekleri ve yasalarıyla yüz yüzedir. Bu, kültürel ya da dini kimliklerinden vazgeçmeleri anlamına gelmez. Kanada ve Avustralya gibi klasik göç ülkeleri, bunun her iki taraf için de olumlu sonuçlar vererek gerçekleşebileceğini gösteriyor. Erdoğan, yapıcı bir uyum politikası için çalışanların işini zora sokmuş oldu.”

Erdoğan’ın konuşması Hollanda’da da yankı buldu. Hollanda’da yayımlanan NRC Handelsblad, Erdoğan’ın entegrasyon ve asimilasyonla ilgili sözlerinin, Almanya ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki şüpheleri artırdığını ve göçmenlerin içinde yaşadıkları topluma ne ölçüde uyum sağlayacaklarının kendi meseleleri olduğunu belirtiyor.

Yine Hollanda’da yayımlanan Trouw gazetesi ise Avrupa’da hiçbir ülkenin azınlıklarını tamamen asimile etme gibi bir düşüncesi olmadığını, kendi kültürünü korumanın Avrupa demokrasisinin temel değerlerinden biri olduğunu belirterek Erdoğan’ın Almanya’da yaşayan Türkler’in Almanca öğrenmesi ve siyasete katılması çağrısının tepki yaratmaması gerektiğini yazıyor.

Konu Fransa’da da gündemde. Fransız Le Monde gazetesi, Almanya’daki Türkler’in kendilerini hala ikinci sınıf vatandaş gibi hissettiklerine dikkat çekerek Hristiyan Birlik partilerinin tutumunu eleştiriyor:

"Almanya’nın, göçmenlerin kalıcı olduğu düşüncesini kabul etmesi çok uzun zaman aldı. Anca Gerhard Schröder döneminde bir şeyler değişti. Bugün Hristiyan Demokrat Parti de artık Almanya’nın göç ülkesi olduğundan bahsediyor. Ancak yabancılarla ilgili eski klişeler devam ediyor. Ocak ayında Hessen eyaleti Başbakanı Roland Koch’un yabancı düşmanlığını çağrıştıran seçim kampanyası, bunun son örneği.”

Avrupa Komisyonu’nun adaletten sorumlu üyesi Franco Frattini’nin önerdiği yeni sınır güvenliği paketi de yoğun tartışmalara yol açtı. Pakette, yabancılardan Schengen bölgesine girişte parmak izi ve biyometrik verilerin alınması; ayrıca, kaçak göçün önlenmesi için “uydu sistemi” kurulması gibi önlemler yer alıyor.

Hannoverische Allgemeine Zeitung’un

yorumunda paketin olumsuz yönlerine dikkat çekiliyor:

“Frattini’nin planı, kaçak göçün önlenmesi ve suçla mücadeleye yönelik. Ancak veri depolama işlemi suçsuz vatandaşın bir gözetim mekanizması içine alınmasına ve verilerin yok yere bir yerlerde saklanmasına yol açacak. Avrupa’nın geleceği, vatandaşlarının özgürlüklerindedir. Frattini, bu planıyla birçok noktada ileri gidiyor. Öneri 2009 yılında bir yasa tasarısı olarak üye ülkelerin onayına sunulacak. Milletvekilleri ve hükümetler bu süre zarfında öneriyi yumuşatacak imkanı bulmalıdır”.

Mainz’da yayınlanan Allgemeine Zeitung ise önlemlerin gerekli olduğunu savunuyor:

“Artık Neman nehrinden Tejo ırmağına kadar herhangi bir sınır kontrolü olmadan seyahat edilebiliyor. Bu aynen ortak para birimi euroda olduğu gibi turistlere büyük kolaylık sağlıyor. Ancak kötü niyetli kişilere AB içinde rahat hareket etme imkanı da tanıyor. Bu olanak yeni bir komisyon kararıyla ortadan kaldırılacak ve bu gayet isabetli bir girişim.”

Lichtenfels’de yayınlanlanan Obermain Tagblatt gazetesinin yorumu ise şöyle:

“Amaç güvenliği en iyi şekilde sağlamak olsa da, bu önlemler Avrupa’nın dış dünya ile bağlarını olumsuz etkilememeli. Yabancılar, yeteneklerinin kullanılmasına izin verilen bir Avrupa’da faydalı olabilirler. Ve Avrupa’nın dışarıdan gelecek yeni insanların desteğine ihtiyacı var.."