1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

11.05.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Ahmet Günaltay11 Nisan 2005
https://p.dw.com/p/Abr0

Hafta başındaki Alman gazetelerinin manşetten verdikleri haberlerin başında doğu Avrupa’dan gelen ücret dampingi baskısına karşı federal hükümetin almayı planladığı tedbirler geliyor. İşsizliğin rekor düzeye çıktığı Almanya’nın düşük ücretle çalışmaya razı olan yabancıların istihdam piyasasındaki rekabetini kaldıramayacağı ve işsizliğin daha da artacağı dile getirilen yorumlarda, asgari ücret mecburiyetinin yabancı işgücü baskısını bir ölçüde önleyebileceği ifade ediliyor. Asgari ücret uygulamasının zarar vereceğini savunan yorumcular da var. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinde şu satırları okuyoruz.:

“Sanki Almanya’da ve bütün Avrupa Birliği’nde ücret rekabetine son vermek isteniyor. Uzmanlık gerektirmeyen işlerde Almanya’da ödenin ücretler rekabet gücünden yoksun. Hiçbir yasa şirketleri piyasaya aykırı ücret ödemeye zorlayamaz. Aksi takdirde Alman şirketleri ücretin düşük olduğu ülkelere taşınır ya da kapısına kilit vurur. Piyasa kuralları devre dışı bırakılamaz. Asgari ücreti aşırı düzeyde dondurmak işsizliği körüklemek olur.”

Süddeutsche Zeitung gazetesi de, asgari ücretle ucuz işgücü akınını göğüslemeye çalışmanın kendini kandırmak olacağını, Almanya’nın istihdam sorununu ise hafifletmeyeceğini yazıyor. Aynı gazetenin dış politikayla ilgili yorum köşesinde, ABD Başkanı George Bush’un bugün Teksas’taki çiftliğinde İsrail Başbakanı Ariel Şaron ile yapacağı buluşma ele alınıyor:

“Başkan Bush İsrail’in Batı Şeria’daki 3 500 konutluk yerleşim projesini eleştirmiş ve bu sitelerin Filistin yerleşim bölgeleri arasındaki bağlantıları keseceğini dile getirmişti. Başkan Bush,barışın yol haritasındaki ilkelere harfiyen uyulması gerektiğini vurgulamaktaydı. Gazze’den çekilme planını başarıyla uygulayabilmek için ABD’nin tam desteğine ihtiyacı olan Şaron, Gazze’den çıkarılacak 8 bin yerleşimciye harcayacağı 1,5 milyar doları da Washington’dan bekliyor. Filistinliler ise Bush,Sharon buluşmasını kuşkuyla izliyor, ve Şaron’un, bağımsız Filistin devletinin kuruluşunu çıkmaz ayın son çarşambasına erteletme planlarının Bush tarafından benimsendiğini düşünüyorlar.”

Japon ders kitaplarındaki, işgal yıllarında Çin’de yapılan katliamlara dair bölümlerin yumuşatılması üzerine Çin’de patlak veren protesto gösterileri Alman ve Avrupa basınının hafta başında en çok yorumladığı konular arasında. Alman Handelsblatt gazetesinin yorumu özetle şöyle:

“Çin gençliğindeki Japon aleyhtarlığı son yıllarda oldukça arttı. Bunda Çin’de okutulan ders kitapları kadar, Tokyo hükümetinin, Asya kıtasında çok kan döken ülkesinin tarihiyle hesaplaşmada yaptığı hatalar da rol oynuyor. Ama protestocuları sokağa döken tek neden geçmişin yaraları değil. Çinliler, demokrasi ve insan hakları talebiyle ya da ülkedeki sosyal uçurumun derinleşmesini kınama amacıyla sokağa dökülemiyorlar. Pekin yönetimi, Japonlar’dan duyulan nefreti emniyet sübapı olarak kullanıyor. Milliyetçilik hislerinin okşanması halkı birleştiriyor ve toplu halde yabancılara beslenen antipatiyi sergilemek daha kolay oluyor.”

Neue Osnabrücker Zeitung gazetesinin aynı konuyla ilgili yorumunda ise şu satırlar gözümüze çarptı.:

“Japonların işlediği savaş suçlarını yumuşatan ders kitapları ve Japonya’nın saldırgan emperyalist geçmişiyle hesaplaşmada çektiği güçlük, protestolara gösterilen resmi neden. Ama aslında Pekin yönetimi doğulu komşusuna her fırsatta Asya’nın liderliği üzerinde hak iddia ettiğini göstermeye çalışıyor. Ekonomik bakımdan güçlenen Çin silahlanmaya da öncelik tanıyor. ABD ses çıkarmazken Avrupa ülkeleri Çin ile ilişkilerini ekonomik çıkarlarına göre ayarlıyorlar. Bu bakımdan Çin’in Japonya’ya sataşma cesaretini göstermesine şaşmamak gerekir. Japonya’nın geçenlerde devlet pasifizmi doktrinine veda etmesi Pekin yönetiminin hoşuna gitmemişti.”

The Washington Post gazetesi, Sudan’ın Darfur bölgesindeki krizle ilgili olarak Bush yönetiminin dünya devletlerine baskı yapmaya başlamasını şöyle yorumluyor.

“Dünyada ABD’den başka hiçbir devlet Darfur konusunda önderliği üstlenebilecek durumda değil. Burada önderlik bölgeye büyük bir barış gücü gönderilmesini sağlayabilmek, sivillere yapılan saldırıları önleyebilmek ve uluslararası yardım kuruluşlarının bütün Darfur’da korkusuzca çalışabilmesini mümkün kılmak demektir. ABD bütün büyük devletleri, kendini uygar sayan ülkelerin yüzbinlerin katledilişine seyirci kalamayacağı hususunda ikna edebilmelidir.”

Rusya’nın, İkinci Dünya Savaşının sona erişinin 60. yıldönümü törenleriyle ilgili tutumunu değerlendiren Danimarka’nın Politiken gazetesi şu satırları yayınlamış.

“Sovyetler Birliği’nin nazi Almanyası karşısında kazandığı zaferin yıldönümü için Rusya’nın yaptığı gösterişli tören hazırlıkları, orta Avrupa ve Baltık ülkelerinni rahatsız ediyor. Sovyetler’in kurtuluş savaşı aynı zamanda Letonya, Litvanya ve Estonya gibi ülkelerin batışı anlamına geliyordu. Nasyonalsosyalizmden kurtarılan orta Avrupa ülkeleri bundan onbeş yıl önceye kadar ağır baskı altındaydılar. Stalinizmin savaştan önce ve sonra bu ülkelerde işlediği suçlar, Nazilerin işledikleri suçlarla pekala kıyaslanabılır. Bu nedenle, kimse Baltık devletlerinin liderlerinden, kendi ülkesi ve halkının batışı anlamına gelen bir tarihi kutlamasını bekleyemez.”