1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

11 Eylül saldırısının yıldönümü

Peter Philipp11 Eylül 2004

11 Eylül saldırıları, taşıdıkları sembolik anlam ve yol açtıkları ölüm ve tahribatın boyutu açısından o zamana dek görülmemiş bir eylemdi. O günden bu yana dünya çapında terörün giderek arttığı ve coğrafi olarak daha fazla yaygınlaştığı görülüyor. DW'den Peter Philipp'in analizi:

https://p.dw.com/p/Ab8Z
Ground Zero, saldırıların yıldönümünde ziyaretçi akınına uğradı.
Ground Zero, saldırıların yıldönümünde ziyaretçi akınına uğradı.Fotoğraf: AP

Irak ve Afganistan'ı da sayarsak, dünyanın herhangi bir köşesinde masum insanların katledildiği terör saldırısı düzenlenmeyen tek bir gün geçmiyor. Yayalar, turistler, otel konukları, uçak yolcuları, tren yolcuları, ibadet eden insanlar ya da okulun ilk gününde çocuklar teröre kurban gidiyor.

Terör haritası gittikçe büyüyor, hedefler tüm kıt'alara yayılıyor, ancak hep aynı fenomen sözkonusu: Politik taleplerin, politikayla ilgisi olmayan sivil ve masum insanlara yönelik şiddet ile kabul ettirilmesine çalışılıyor. Hükümetlere şantaj yapmak, kamuoyunun gözünü korkutmak ve terörize etmek, yaygın bir eğilim haline geliyor. Beslan'da ya da Irak'ta rehin alınan insanların öldürülmesi, teröristlerin gözünde bireyin hiçbir değer taşımadığını ortaya koyuyor. Eylemcinin radikal ve canice bir ideal uğruna kendini de öldürdüğü ihtihar saldırıları terörün günümüzde ulaştığı boyuta işaret ediyor.

Terörle mücadelenin bilançosu parlak değil

11 Eylül saldırılarından üç yıl sonra sürdürülen terörle mücadelenin bilançosu umut kırıcı. ABD liderliğindeki terörizmle mücadele ittifakına gerek batılı demokrasilerin, gerekse şimdiye dek terörizmin bazı biçimlerini destekleyen devletlerin katılmasına rağmen, teröre karşı zafer kazanmak henüz çok uzak görünüyor. Hatta bu hedef belki de üç yıl önce olduğundan daha uzak. Çünkü üç yıl önce düşmanın adresi belliydi. En azından en önemli düşmanın: Usame Bin Ladin ve terör şebekesininin elebaşları, Taliban yönetimi altındaki Afganistan'da yaşıyor, ele geçirilemeseler de, en azından reel figürler olarak varlıklarını sürdürüyorlardı. Bu kişiler, Taliban rejiminin devrilmesiyle yeraltına inerek hayalete dönüştüler.

Bu tür hayaletler varlıklarını daha uzun süre koruyabiliyorlar ve varlıkları aleni olan kişilerden daha etkili olabiliyorlar. Usame Bin Ladin, dünyanın tek süper gücüne meydan okuduğu için, belli Müslüman çevrelerde hala kahraman olarak kabul ediliyor. Taliban'ın devrilmesi, Bin Ladin ve El Kaide'ye zarar vermedi. Çünkü El Kaide boyutundaki uluslararası terörizm, bir zamanlar kendini destekleyen rejimi bir başkasıyla telafi edebilecek durumda. Bin Ladin'in örgütü, eğitim kamplarında yetiştirilmiş 20 bin militana sahip. ABD'nin düzenlediği operasyon öncesinde Afganistan'da bulunan eğitim kampları, dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış durumda.

El Kaide efsane oluyor

Giderek büyüyen görünmezliği, El Kaide'yi efsane haline getiriyor. Nerede olursa olsun, bir terör saldırısı düzenlendiğinde Usame Bin Ladin ve El Kaide sorumlu tutuluyor. Ancak bu yargı kesinlikle her seferinde doğru değil. Yine de El Kaide örneği etki uyandırıyor. Endonezya, Türkiye, Fas ya da Osetya'da bu örnek izleniyor. Radikal örgütler, yoksul ve umutsuz kitleleri etkileyerek fanatik eğilimlerini empoze etmeyi başarıyor.

Başta ABD olmak üzere batı dünyası, sözkonusu kitlelere yönelmek için hiçbirşey yapmıyor, daha ziyade arttırdığı güvenlik önlemleri ve kısıtladığı özgürlükler ile kendini savunmaya çalışıyor. Bu yolla radikal gruplara muhtemelen daha fazla bahane sunduğunu görmüyor. Oysa, sadece karşı şiddet ile terörizmin kökünü kurutmanın olanaksız olduğunu Kabil'den Gazze'ye, Bağdat'tan Beslan'a kadar her gün yaşanan dehşet, açıkça gösteriyor.