1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

10.11.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Çelik Akpınar10 Kasım 2004
https://p.dw.com/p/Absi

Avrupa basınında bugün Arafat sonrası dönem, Felluce’de süren operasyon ve Hollanda’da radikal dinci saldırılara tepkilerle ilgili değerlendirmeler göze çarpıyor. Pforzheimer Zeitung gazetesi Arafat’la ilgili yorumunda, Ortadoğu’da kalıcı barışın ve huzurun ancak Arafat ile İsrail Başbakanı Ariel Şaron gibi liderlerin siyasi yaşamdan çekilmesiyle mümkün olacağı görüşünü birçok uzmanın doğru bulduğunu belirtiyor. Gazetenin yorumunun devamında şu satırları okuyoruz:

”Görünen o ki, Şaron ringte bundan böyle yalnız kalacak. Öte yandan, Arafat’ın ölümü Şaron için bir şans olacak. Çünkü Şaron, bölge barışının önünde kendisinin engel olmadığını bu fırsatla dünya kamuoyuna kanıtlayabilecek. Ama Ortadoğu’da herşey Yaser Arafat’ın yokluğunda, Şaron’la eskisi gibi devam edecekse, işte o zaman gerçekten tüm tarafların ağıt yakması gerekecek.”

Lüneburg’ta yayımlanan Landeszeitung gazetesine göre önce terörist, sonra Nobel Barış Ödülü sahibi olan, ancak Filistin devletini kurmayı beceremeyen Yaser Arafat’ın ölümü sonrasındaki dönem hem bazı fırsatları, hem de tehlikeleri içinde saklıyor. Gazetenin görüşüne göre, Arafat sonrasında iktidar çatışmaları başgösterebilir ve genç neslin bu defaki İntifada direnişi sürgün deneyimi olan, eski kuşak liderlere de yönelebilir.

Wetzlarer Neue Zeitung

gazetesi ise Arafat’ın hasta yatağında, Filistin özerk bölgelerinde iktidarın demokratik kontrolü olmaması nedeniyle, yolsuzluk ve makamın kötüye kullanılması gibi olaylardan kaynaklanan bir tartışmanın alevlendiğine işaret ediyor ve Filistinliler’i mali olarak destekleyen ülkeler konusunda Arafat sonrası dönemde daha dikkatli olmaya davet ediyor.

Frankfurter Rundschau

gazetesi de Felluce’nin geçen Nisan ayında ele geçirilmemiş olmasını, Washington’un bugün büyük bir hata olarak gördüğünü belirterek yorumuna şöyle devam ediyor:

”Amerikan yönetimi hala Iraklı gerillayı askeri olarak yenebileceği görüşünde. Felluce’nin de zafere giden yolda anahtar rol oynaması isteniyor. Bu hedefe doğru ilerlerken, sivil halktan çok kurban verileceği, Irak ve Arap dünyasında yeni bir Amerikan karşıtı dalganın oluşabileceği düşünülmüyor. Amerikan stratejisi bu noktada da radikalleşiyor. Seçimlerin yapılmasının teminat altına alınması için Sünni Üçgeni denilen bölgenin bombalanması girişiminde, artık Sünni seçmene de pek aman verilmiyor."

Süddeutsche Zeitung

gazetesi ise Felluce’deki asilere karşı başlatılan operasyonun büyük riskler taşıdığını, ancak buna rağmen başka bir seçeneğin kalmadığını belirttiği yorumunda şöyle diyor:

"Felluce, hiçbir devlet otoritesinin bulunmadığı, kendi başına buyruk bir kent haline geldi. Gelen haberlere göre, kent içinde Taliban türü bir sıkı bir yönetim hüküm sürerken, kent dışına da terör eylemleri götürülüyor. Irak’ta Ocak ayında yapılması planlanan seçimlerin bir anlamı olacaksa, o zaman ülke haritasında bu türden ‘kara boşlukların’, kendi içine kapalı bölgelerin olmaması gerekiyor.”

Hollanda’da film yönetmeni Theo van Gogh’un öldürülmesine tepki olarak cami ve kiliselerin saldırılara maruz kalmasıyla ilgili Berliner Zeitung’da yer alan yorumda ise şöyle deniyor:

”Hollanda’da uzlaşma örtüsü altında, onlarca yıldan beri var olan sorunlar gözardı edildi. Medya şimdiden Cihad’ın sokaklara taşındığını haber veriyor. Radikal İslamcı bir grup, Hollanda’da okullar ve camilere yapılanlara seyirci kalamayacaklarını ilan ediyor. Hollanda Başbakan Yardımcısı ise savaş halinde olunduğunu duyuruyor. Ve tüm bunlar, bir zamanların çokkültürlü topluma örnek gösterilen ülkesinde oluyor. Hollanda’da ekonomi tökezliyor, düşük düzeydeki işsizlik oranlarına ancak erken emeklilik uygulamalarıyla ulaşılabiliyor. Entegrasyon politikaları ise başırısızlıkla sonuçlanmış. Bunun sorumlusu ise sadece ülkede yaşayan göçmenler değil, daha ziyade ülkenin ısrarlı bir biçimde susmayı yeğlemesi konusunda uzlaşma içinde olanlardır.”

Aynı konuda liberal Danimarka gazetesi Politiken’in yorumuna göz atıyoruz:

"Film yönetmeni van Gogh’un öldürülmesi, bir zamanların uyumlu Hollandası’nda korku ve aşırı eğilimlerin başgöstermesine yolaçtı. Aşırı dinci kimi gruplar internet üzerinden tehdit yağdırırken, hükümet bu gruplara savaş ilan etmekten söz ediyor. Bunu yaparken, Naziler’in soykırım gecesinde Alman ve Avusturyalı Yahudiler’e karşı başlattığı hareketin mantığına düşme tehlikesi de bulunuyor. Naziler o dönemde, Polonyalı bir Yahudi’nin bir Alman diplomata suikast düzenlediği iddiasını saldırı bahanesi olarak kullanmışlardı. Biz Avrupalılar’ın bu tür düşünce mantığından ders çıkarmamız ve ayağa kalkmamız gerekir.”