1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

09.12.2003 - Avrupa basınından yorumlar...

Derleyen: Aydın Üstünel9 Aralık 2003
https://p.dw.com/p/AbwO

Alman gazetelerinin bu sabahki yorum sütunlarında, hafta sonunda Rusya’da yapılan parlamento seçimlerinin sonuçları geniş yer tutmaya devam ediyor. Bremerhaven’da çıkan Nordsee-Zeitung, Rusya’daki seçimlere yönelik şu yorumu yapmış:

”Rusya nereye gidiyor?...Yeni iktidar dengelerinde, demokratik gelişmenin sıfıra inmesi işten bile değil. Devletin, özellikle medya üzerindeki baskıyı kaldırması gerekiyor. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, kimse böyle bir gelişme beklemiyor. Asıl beklenen gelişme, her alana hakim olmaya çalışan siyasi bir iktidar modelinin yerleşmesi. Putin, Mart ayında ikinci kez devlet başkanlığına adaylığını koyacak. Ama Moskova’da söylenenlere göre, Putin şimdiden üçüncü kez devlet başkanlığı görevine gelebilmek için, anayasada gerekli değişiklikleri yapma hazırlıkları içinde.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi de, Putin’in çizgisine şüpheyle yaklaşıyor:

”Batı’nın işbirliği yaptığı kişinin kim olduğunu yavaş yavaş görmesi lazım. Putin, iktidarını elinde tutmak için parti besliyor, pazar ekonomisinden ”Kremlin kapitalizmi”ni anlıyor, Çeçenistan’ı da unutmamak gerek. Eğer Putin iddia ettiği gibi batıya doğru hareket ediyorsa, onun batıdan anladığı ile batının gerçek değerleri arasında dağlar kadar fark var. ABD Dışişleri Bakanı kısa bir süre önce, Rusya ile ilişkilerde sorunlar yaşanabileceğini ima etmişti. Putin, Moskova’nın yeniden süper güç konumuna dönmesi için çaba sarfedecektir. Parlamento seçimleri de bu yönde atılmış bir adımdı sadece.”

Stuttgarter Zeitung ise, Duma seçimlerini şu satırlarla değerlendiriyor:

”Rusya bir batı ülkesi değil. Ve batılı politikacıların övgüleri de bu gerçeği değiştirmiyor. Petrol zengini Arap dünyasında durum karıştıkça, Rusya’nın petrol ve doğal gazına giderek daha fazla bağımlı olan batıya karşı, Putin’in hareket serbestisi artıyor. Politikcılar da gözlerini yumuyor ve Putin’i büyük bir devlet adamı ve demokrat olarak niteleyip, övgüye boğuyor. Bu noktada işin doğrusu, dürüst olmaktır. Putin bir demokrat değil. Ayrıca elimizde Rusya’yı demokrasiye zorlayacak hiçbir imkan da bulunmuyor.”

Cellesche Zeitung da diğer ülkelerin Rusya’daki gelişmelere nasıl tepki vereceği yönündeki beklentiler hakkında bir yorum yapmış:

”Rusya, tehlikeli bir yolda. Ancak, AB üyelerinin veya diğer demokratik devletlerin Putin’i değil durdurmasını, ciddi bir şekilde eleştirmesini bile beklemek hayalcilik olur. Rusya’nın komşusu Çin Halk Cumhuriyeti örneğinde görüldüğü gibi, iş ticarete gelince, insan hakları ve demokrasinin pek sözü geçmiyor.”

Uluslararası basına geçiyoruz. İspanya’dan sol liberal çizgisi ile tanınan El Pais:

”Rusya Devlet Başkanı Putin, gelecek yıl yapılacak devlet başkanlığı seçimlerinin provası olarak da gösterilen parlamento seçimlerinden güçlenerek çıktı. Ama demokrasi için – Putin ne kadar tersini iddia etse de – aynısını söylemek mümkün değil. Devlet Başkanı, partilerüstü olduğunu ve tarafsız davrandığını söylese de, gerçekte Birleşik Rusya Partisi, Putin’in partisi ve seçim öncesi devletten de alabildiğince yardım gördü. Bu seçimlerin kutlanacak bir yanı yok. Manipüle edilmiş devlet medyasının, tek bir partiden yana taraf tuttuğu bir seçimin, demokrasi ile bir alakası olamaz.”

Fransız Le Monde gazetesi de seçimin galibinin Putin olduğunu vurguluyor. Gazetenin yorumu şöyle:

”Putin, diktatörce hevesleri olan bir reformcu. Ama asıl karakter özelliği ise şu: İnsanların sırtını sıvazlamakta, tatlı dil dökerek akıl çelmekte üstüne yok. Seçimler öncesi, Rusya’nın kaybolan gururunu yeniden yerine getirme konusunu işleyerek, kamuoyunu kendi yanına çekti. Halk, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana kendini çok uzun bir süredir aşağılanmış hissediyordu. Ama Rusya şimdi uluslararası platformda yine önemli bir rol oynuyor gibi görüküyor. Genç ve dinamik Devlet Başkanı, televizyonda düzgün konuşmasını biliyor ama yeri gelince de karşısındakini neredeyse belden aşağı bir dil kullanarak yerin dibine de batırabiliyor. Kısacası popülizmin bütün yöntemlerini kullanıyor. Rusya Devlet Başkanı, bir popülizm ustası. Pazar günü sandıktan galip çıkan partiler de, kampanyalarında iki alana ağırlık verdiler: Demagoji ve aşırı bir milliyetçilik.”

Son olarak Belçika’da çıkan De Morgen gazetesinin Rusya’daki seçimler hakkındaki yorumuna yer veriyoruz:

”Başkan Putin, aslında seçimlerde aday değildi, ama yine de sandıktan galip çıktı. Rus Anayasası'na göre mümkün değil, ama 2008’de üçüncü bir görev süresi için adaylığını koyması işten bile değil. Eğer, yeni seçilen Duma’da üçte ikilik bir çoğunluğu sağlarsa, büyük bir engelle karşılaşmadan anayasayı değiştirebilir. Böylece eski KGB casusu Vladimir Putin, daha yıllarca Kremlin’in şefi olarak kalabilir.”