1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

07.02.2005 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu7 Şubat 2005
https://p.dw.com/p/Abrh

Alman basınında bugün, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Cuma günü Berlin’e gerçekleştirdiği gezi ışığında Alman - Amerikan ilişkileri ve Amerikan dış politikası ile ilgili yorumlar öne çıkıyor. Bavyera Eyaleti Başbakanı Edmund Stoiber’in Almanya’da yüksek işsizlik nedeniyle aşırı sağın yükselişinden Alman hükümetini sorumlu tutması da Alman basınında yoğun tartışmalara yol açtı.

Önce Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üniversitelerde türban yasağının kaldırılması konusunda Alman Welt am Sonntag gazetesine verdiği bir demeci aktararak başlıyoruz. Erdoğan üniversitelerde türban yasağının kaldırılması için araştırmaların sürdürüldüğünü, demokratik bir ülkenin din özgürlüğünü sağlaması gerektiğini söyledi. Amaçlarının laikliği, din-devlet ayrımını zayıflatmak olmadığını vurgulayan Erdoğan, barışçı bir şekilde ve yasalara saygılı olduğu sürece vatandaşların dini inançlarını ifade edebilmeleri gerektiğini belirterek türbanın siyasi bir sembol değil, inancın bir ifadesi olduğunu savundu.

Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Cuma günü Almanya’ya gerçekleştirdiği ziyaret ışığında Alman - Amerikan ilişkileri ile ilgili yorumlara geçiyoruz. Hannoversche Allgemeine Zeitung’un yorumunda şu satırlar yer alıyor:

“Mainz şehrindeki karnaval geçitlerinde soytarı kılığındaki karnavalcılar, üzerinde Bush’u küçük düşürücü resimler çizdikleri minibüslerle dolaşıyor, dalga geçiyor, eğleniyor. Bush iki hafta sonra bu şehri ziyarete geldiğinde aynı kişiler yol kenarında el sallayıp dostluk gösterisinde bulunacak. Mainzlılar’ın bu tavrı Almanya ile ABD arasındaki siyasi ilişkilerin durumunu da yansıtıyor. Bir bakıyorsunuz hakaretin eşiğine gelen ifadeler kullanılıyor, bir bakıyorsunuz yeniden kucaklaşılıyor. Ama maalesef gerçek hayatta, karnavaldaki soytarılıklar kadar kolay olmuyor. Yaşananlar unutulmuyor. İki ülke liderleri barışmış havası verse de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”

Bild gazetesi, Condoleezza Rice’ın Berlin gezisi sırasında Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’i dostu olarak nitelemesinin beklenmedik bir jest olduğunu belirterek şu yorumda bulunuyor:

“Condoleezza Rice’ın bu nazik atağının ardında Almanya Başbakanı’na çok güçlü bir mesaj da var. Mesaj şu: ’Amerika ile dostane ilişkiler uzun vadede, Paris-Berlin-Moskova eksenindeki ilişkiler gibi olmayacak. Schröder bunu bilmeli.’ Şimdi top Schröder’in sahasında. Schröder, Bush’un gezisi başlamadan Amerika’nın en önemli müttefikimiz olduğu ve öyle de kalması gerektiği mesajını bizzat ve açıkça vermelidir.”

Der Neue Tag gazetesinin yorumunda konuyla ilgili şu satırları okuyoruz:

“Berlin ve Washington arasında Başkan Bush’un 23 Şubat’taki Almanya gezisi ile taçlanacak olan yeni işbirliği, diplomatik çabaların başarısından umutlu olunduğu sürece geçerli olacaktır. Irak savaşı öncesinde olduğu gibi şimdi İran pokerinde de diplomasinin ne zaman sona erdiğini açıklayacak olan Berlin, Paris, hatta BM değil, Washington olacak. Schröder ve Rice şimdilik savaş baltalarını gömmüş olabilirler, ama her iki taraf da baltanın gömülü olduğu yeri çok iyi biliyor.”

Bavyera Eyaleti Başbakanı Edmund Stoiber’in rekor işsizlik oranına işaretle Almanya’da aşırı sağın yükselişinden hükümeti sorumlu tutması yoğun tartışmalara neden oldu. Basında konu ile ilgili yer alan yorumların hemen hepsinde Stoiber’in ifadelerinin eleştirildiği görülüyor, muhafazakar politikacı, aşırı sağa karşı demokratik cepheyi bölmekle suçlanıyor. Braunschweiger Zeitung gazetesi Stoiber’in sözlerini iflasın ilanı olarak niteliyor ve Hitler’in başa gelmesinden önceki Weimar Cumhuriyeti’nin çöküşünde sadece kitlesel işsizlik ve sosyal zıtlıkların değil, siyasi partiler arasındaki sınrısız çekişme ve kavganın da rolü olduğunu hatırlatıyor. Stoiber’in 1932 yılını örnek göstermesinin küstahlık olarak nitelendiği yorumda Bavyeralı politikacıdan özür dilemesi talep ediliyor.

Stuttgarter Zeitung gazetesinin yorumunda şu satırlar yer alıyor:

“Edmund Stoiber’in aşırı sağın yükselişinden hükümetin politikalarını sorumlu tutan polemiği bir hatadır, kaba bir gaftır. Aynı şekilde aşırı sağcı Nasyonal Demokratlar’ın Saksonya eyalet parlamentosuna girişlerinin Helmut Kohl’ün hatalı birleşme poltikalarının ve doğu eyaletlerinde ekonomik canlanmanın gerçekleşmemesinin sonucu olduğunu söylemek de mümkün. Ancak bu tür tartışmalar bizi bir yere götürmez. Konu kendi partisinin değirmenine su taşımak değil, aşırı sağcılara mecliste yer olmadığını seçmenlere anlatabilmektir. Weimer Cumhuriyeti’nin çöküşünden çıkarılacak bir ders varsa o da şudur: Aşırı sağcıların vatanı kurtarma vaadlerine karşı mücadelede demokratik partiler parti programlarındaki farklılıklara rağmen omuz omuza durmak zorundadır.’’

Lausitzer Rundschau da işsizliğin Helmut Kohl döneminde de yüksek olduğunu ve işsizliğin küreselleşme çağı ile bağlantılı olduğunu hatırlatıyor:

“Stoiber önce, rekor gelirlerine rağmen işten adam çıkaran Siemens’teki Deutsche Bank’taki dostlarına gitsin. Ayrıca Nasyonal Demokratlar, 15 yıldır Hristiyan Demokratlar’ın yönettiği Saksonya’da güçleniyor. Her muhalefet partisi eleştirir, bu doğaldır. Ama demokratlar birbirlerini yemeye başlarsa Neonaziler de oturup bıyık altından gülüp ellerini ovuşturur.“

Konuyla ilgili Volkstimme gazetesinin yorumu ise şöyle:

“İşsizlik ve aşırı sağın yükselişindeki tüm bağlantıya rağmen Stoiber konuyu çok basite indirgiyor. Birincisi ekonomik durum, aşırı sağın yükselişinin arkasındaki tek neden değildir. İkincisi radikal partilerin giderek daha fazla kabul görmesinde eyalet hükümetlerinin de sorumluluğu vardır-ki aşırı sağcı Nasyonal Demokratlar’ın kalesi konumundaki Saksonya Eyaleti’nde Hristiyan Demokratlar koalisyon ortağıdır ve üçüncüsü Sosyal Demokrat-Yeşiller hükümetinin geniş kapsamlı ekonomik reformlarını bloke edenler de Hristiyan Birlik partileridir.“