1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TÜR 0403 Presseschau 2

4 Mart 2010

Yunanistan’ın borç krizine aranan çareler, Birlik Komisyonu’nun yeni ekonomik ajandası, Ortadoğu ihtilafı ve İran ile Batı arasındaki nükleer anlaşmazlık, bugünkü Avrupa gazetelerinden seçtiğimiz yorum konuları.

https://p.dw.com/p/MJS7

Fransız Le Monde gazetesinin, yıllardır borçlanmasını perdelemeye çalışan Yunanistan'a Almanya tarafından yöneltilen eleştirileri şöyle yorumluyor:

“Yunanistan hükümetlerinin yalanları Almanya'yı öfkelendirdi. Berlin'den gelen açıklamalar Margaret Thatcher'i aratmayacak cinsten. Demir leydi gibi Almanlar da şimdi, başka Akdeniz kuşağındakiler olmak üzere, açık veren ülkelere ne kadar para akıttıklarını hesaplıyorlar. Neredeyse bu paranın iadesini isteyecekler. Dayanışma, onlara yabancı. Akdeniz ülkelerinde hayat standardının yükselmesinden kendilerinin de kârlı çıktığını unutmuş gibiler. Almanya'nın tutumu anlayışla karşılanabilir. Ama çıkmaza sürükleyeceği de kesin.”

Avrupa Birliği'nin geleceği ve ekonomik politikaları uyumlaştırma girişimi, liberal Avusturya gazetesi Der Standard'ın yorum sütunlarına şöyle yansımış:

“Avrupa Birliği'nin vardığı karşılıklı bağımlılık noktasında, bütünleşmenin aynen devam mı edeceği ve milli hükümetlerin yetkileri sınırlanıp, Fransa'nın istediği gibi bir ekonomi hükümeti mi kurulacağı konularında karar verme zamanı geldi. Bu formülü Birlik Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu da benimsiyor. Alternatifi ise, münferit devletlerin bir araya gelip Birlik kurumlarını devre dışı bırakması ve devlet ve hükümet başkanları konseyinde en önemli kararlara ipotek koyması olabilir. Bu durumda güçlü ülkeler AB'ye hakim olur. Angela Merkel ‘AB Hükümeti' derken bu senaryoyu kastediyor. Almanya, Merkez Bankası'nın siyasi nüfuz altına girmesinden ve Avrupa Parlamentosu ve Komisyon'un bypass edilmesinden çekiniyor.”

Polonya'nın günlük gazetelerinden Dziennik Gazeta Prawna AB Komisyonu'nun yeni ekonomik stratejisine ayırdığı yorumda şu satırlara yer veriyor:

“AB parasını tarıma ve fakir bölgelerin kalkındırılmasına harcadığı sürece Çin ya da ABD'nin hızına ayak uyduramaz. Yüksek verimlilik ve sağlam rekabet gücü gibi yaratıcı çözümler gerekli. '2020 Avrupası' başlıklı plan bu hedeflere yöneliyor. Ağırlığın kaydırılması zengin ülkelere yarayacağından Polonya ayağını denk almak zorunda. Ama Polonya ebediyen fakirler sınıfında kalmak zorunda da değil. Büyüyor, modernleşiyor ve sıhhatli bir ekonomiye sahip. Yeni stratejinin en problemli yanı, Polonya'ya yardım musluklarının kapanması ihtimali değil, programın kağıt üzerinde kalma tehlikesi. Birlik üyelerini saptanan hedeflere varmaya zorlayacak herhangi bir mekanizma yok. Bazı ülkeler belgedeki direktiflere uyar, bazıları uymaz. Kendilerine kalmış.”

Luxemburger Wort gazetesinden aktaracağımız yorumun konusu ise, nükleer anlaşmazlık nedeniyle Batı'nın İran'a sert yaptırım uygulama girişimi:

“AB Konsey Dönem Başkanı'nın sözlerinden, Batı'nın İran karşısındaki sabrının tükenmekte olduğu anlaşılıyor. AB Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde sert yaptırımları destekleyeceğini duyurdu. Uzun süre direnen Rusya bile artık İran karşısında daha sert davranılmasını istiyor. Bir tek Çin kaldı. Güvenlik Konseyi'nin veto hakkını haiz daimi üyesi Çin siyasi çözüm arayışını bahane ederek, sert yaptırımları bloke ediyor. İran Batı ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynamak istiyor. Çin nihayet rengini belli etmeli ve İran'ın atom silahına kavuşmasına mani olunmasını isteyip istemediğini göstermeli. Kuzey Kore örneği Çin'e ders olmalı. Sertleştirilmiş yaptırımların işe yarayıp yaramayacağı ayrı bir konu. Ama kötünün kötüsünü önlemedeki son çare olduğu da kesin.”

Basın özetlerine, İngiliz The Independent gazetesinin Ortadoğu ihtilafını konu alan yorumuyla son veriyoruz. Yorumda, barış sürecinden hayat işaretleri geldiği belirtiliyor:

“En iyimserler olanların bile iki devletli çözüm umudunu yitirmek üzere olduğu sırada barış süreci kıpırdamaya başladı. Arap Birliği'nin kararı Mahmud Abbas'a güç kazandırdı ve ona Gazze savaşından bir yıl sonra müzakere masasına dönme yolunu açtı. Saygınlığını koruma formülü Abbas'ın, yerleşim birimleri inşasına derhal son verilmesi şeklindeki şartını yerine getirmeden de İsrail ile haberleşmesini mümkün kılıyor. Bu bakımdan, barış sürecinin ölümünü ilan etmek, acelecilik olur.”

© Deutsche Welle Türkçe


Derleyen: Ahmet Günaltay

Editör: Murat Çelikkafa