1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

01.09.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Hülya Topcu1 Eylül 2004
https://p.dw.com/p/AbtV

Avrupa basınında bugün Soçi'deki Schröder - Putin - Chirac buluşması, Moskova'daki intihar saldırısı, isyancıların hala elinde tuttuğu Fransız gazeteciler ve Türkiye'nin AB üyeliği çeşitli açılardan ele alınıyor.

Alman Die Welt gazetesi birinci sayfasından yer verdiği haber ve yorumda, AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen’ın Brüksel’de yaptığı açıklamalara atfen, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda AB Komisyonu içinde görüş ayrılıkları olduğuna dikkat çekiyor. Yorumda, Türkiye’nin üyeliğinin politikacıları ve kamuoyunu böldüğü ifade edilerek, ”AB Komisyonu, birkaç hafta sonra Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlanıp başlanmayacağına dair görüş bildirmek zorunda. Devlet ve hükümet başkanları da Komisyon’un bildireceği görüş çerçevesinde Türkiye’nin üyeliğine karar verecek” deniliyor. AB Komisyonu’nun Ankara’nın üyelik için yerine getirmesi gereken reformları gözden geçirmesi gerektiğinin belirtildiği yorum şöyle devam ediyor:

”Komisyon raporunda Türkiye’nin konumunu net biçimde tanımlamalı. Çünkü Komisyon’un yapacağı analize göre AB ülkelerinin hükümet başkanları, vatandaşlarına Türkiye’nin üyeliğinin ekonomik, toplumsal ve kültürel açıdan birliğe hangi avantajlar sağlayacağını açıklayacak. Ancak AB’nin doğuya doğru genişlemesi ile Birlik zaten sınırlarını zorladı. Türkiye’nin üyeliğinin, AB'yi zorlayacağını sadece üyeliğe karşı olanlar söylemiyor. Aksini ortaya koyacak kanıtlarsa yok.”

Alman Frankfurter Rundschau gazetesi, Karadeniz kıyısındaki Soçi kentinde dün yapılan Almanya-Fransa-Rusya zirvesine değiniyor. Yorumda, Sosyal Demokrat Partili Başbakan Schröder’in zirvede Çeçenistan seçimlerinin adil yapılmamasını eleştirmemesine değiniliyor ve Başbakan ‘adil ve demokratik davranmamakla’ suçlanıyor.

Bir başka gazete, Avusturya’dan Salzburger Nachrichten gazetesi ise aynı konuyu ele alıyor. Yorum şöyle:

”Soçi’deki Almanya-Fransa-Rusya Zirvesi, Avrupa politikasının ikiyüzlülüğünü ortaya çıkardı. Schröder ve Chirac, Putin’in demokrasi ve insan hakları konusunda işlediği günahlara gözlerini yumuyor. Çeçenistan’daki tartışmalı seçimleri sorunsuz geçtiğini söylüyorlar. Sadece Çeçenler’in terörist faaliyetlerini görerek, Rus ordusunun sivilleri öldürmesini ve şüpheli gördüğü Çeçenler'e işkence yapmasını gözardı ediyorlar. Avrupa’nın doğudaki en büyük komşusuna karşı samimi bir politika izlemesi doğru. Rusya ne de olsa geleceğin en büyük petrol ihracatçısı ve ticaret partneri. Ancak Schröder ve Chirac, Avrupa politikasının, Avrupa dışındaki bir başka büyük ülkeyle yakınlaşılmadan önce Avrupa’daki diğer partnetlerin onayının alınmasına da ihtiyacı olduğunu unutuyor. Ayrıca dostlar, demokrasi çiğnendiği, insan hakları ihlal edildiği zaman gerçek düşüncelerini söylemelidir.”

Alman Süddeutsche Zeitung gazetesi de Schröder, Chirac ve Putin’in biraraya geldiği zirveyi yorum sütunlarında şöyle değerlendiriyor:

”Putin, Chirac ve Schröder sadece Irak konusunda işbirliği içinde değil. Politikalarının temelinde ABD ve Başkan Bush’a karşı duyulan rahatsızlık yatıyor. Ancak ABD’ye karşı tavır açıklığa kavuşmadığı sürece üçlü zirvelerden de mantıklı bir politikanın doğması beklenemez. Uluslararası politikadaki bir sorun için geçerli olan bir nokta burada da geçerli. Önce ABD’deki başkanlık seçimlerinin sonuçları bekleniyor.”

Magdeburger Volksstimme ise üçlü zirveyi olumlu değerlendiriyor:

”Zirvede, liderler ABD’yi gözönünde bulundurarak, dünyada tek bir ülkenin ağırlığının olmadığını göstermek istediler. Bunun dışında üç politikacı aralarındaki görüş ayrılıkları çok azmış gibi gösterererek, bir çıkar ortaklığı içinde olduklarının işaretlerini verdiler. Terör saldırılarının düzenlendiği, Irak’ta kriz yaşandığı, İran’ın nükleer programları yüzünden gerginlik yaşandığı bir dönemde ”Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” mesajı verdiler.”

Nürnberger Zeitung’da ise şu satırlar dikkat çekiyor:

”Zirve sonrasında yapılan resmi açıklamaların tersine Soçi’de gündem terör değildi. Chirac ve Schröder’in başka konularda kaygıları var. Bu kaygılar işsizlik sorununa çözüm bulunması ve konjonktürün canlanması konusunda. Fiyatı gittikçe artan petrolün gelecekte yol açacağı sorunlar öncesinde önlem almak istiyorlar. Rusya, Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın en büyük ikinci petrol ihracatcısı ondan yardım bekliyorlar. Ve Putin zirvede bu yardım talebine olumlu yanıt verdi.”

Muhafazakar Polonya gazetesi Rzeczpospolita'nde yer alan yorumda da Moskova’da dün düzenlenen terör saldırısı ele alınıyor:

”Terörizmin haklı hiçbir tarafı yoktur. Terör yüzünden masum insanlar ölüyor, aileler acı çekiyor, korku herkesi etkiliyor. Buna rağmen korkunç saldırılar düzenlemelerine rağmen teröristleri anlamaya çaba gösterilebilir. Çeçen intihar komandolarının düzenlediği son saldırılar, nefret ettikleri bir halkın insanlarını öldürmekten başka çözüm yolu bulamadıklarını gösteriyor. Ne yazık ki daha çok Çeçen terörist ve onların kanlı saldırılarından haberdar olacağız. Büyük olasılıkla Moskova, Çeçenistan’a yönelik politikasını değiştirene ve Çeçen isyancılara karşı başka bir tavır takınmaya çabalayana kadar.”

Alman Frankfurter Rundschau gazetesi ise İsrail’de dün düzenlenen saldırıyı yorumluyor:

”Berşeva’da düzenlenen saldırıda ölen ve yaralananlar AB’nin Ortadoğu’da yeni bir barış inisiyatfi geliştirmek için Amerikan başkanlık seçimlerini bekleyemeyeceğini göstermeli. Yeni bir terör dalgası ve İsrail’in bu saldırılara yanıt vermesi, şiddetin tırmanması yönündeki endişeleri gündeme getiriyor.”

New York Times gazetesi de Paris hükümetinin, Irak’ta iki Fransız gazeteciyi kaçıran isyancıların taleplerini geri çevirmesinin övgüye değer olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor:

”Fransa’daki Müslüman grupları ve muhalefet hükümetin Irak’taki isyancıların Fransa’daki okullarda bugünden itibaren türban yasağının girmemesi talebini geri çevirmesini destekliyor. Türban yasağı, dışlayıcı bir karar olabilir. Ancak Fransa’nın eğitim politikası teröristler tarafından belirlenemez. Önde gelen Müslüman din adamları da bu noktaya dikkat çekiyor. Bu tepki, Iraklı isyancıların Fransız toplumunu bölme çabalarını boşa çıkarıyor ve kıtaya göç eden yabancıların korkularının artmasını da engelliyor. Umarız, Fransızlar da Müslümanlar'a karşı önyargıların ne kadar dayanaksız olduğunu bilincine varır."