1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

01.06.2004 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Nihat Halıcı1 Haziran 2004
https://p.dw.com/p/AbuY

Alman gazetelerinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’taki uygulamaları, Suudi Arabistan’ın El Hober kentinde meydana gelen terör saldırısının yankıları ve kendini "Köln Halifesi" olarak adlandıran Metin Kaplan olayı değerlendiriliyor...

Handelsblatt, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ta izlediği politikayı şu sözlerle değerlendiriyor:

“Bataklığa gömülenlere yapılan ilk uyarıdır: Çırpınma, çırpındıkça batarsın, derler. ABD'nin Irak’taki uygulamaları da bataklıktaki çırpınmaları andırıyor. Washington’un çırpınmalarının son örneğini, 30 Haziran sonrası Irak yönetimini oluşturacak isimlerin belirlenmesi ve konuya ilişkin BM Güvenlik Konseyi’nden çıkarılmak istenen karar tasarısı oluşturuyor. Aslında BM Irak Özel Temsilcisi Lakdar Brahimi’nin yürüttüğü temasların sonucunun beklenmesi kararlaştırılmıştı. Irak’ta yeni yönetimin uluslararası toplum nezdinde meşruiyet kazanmasında, Brahimi’nin önerilerinin dikkate alınması önem taşıyordu. Ancak Amerikalılar bu yöndeki beklentileri ellerinin tersiyle itip başbakanlık makamına oturacak kişiyi belirlediler. Washington, Brahimi’nin Irak temaslarını bitirmesini beklemeden Güvenlik Konseyi’ne yeni bir karar tasarısı sundu. Yönetimin Iraklılar'a devri zaten aylardır sürüncemedeydi. Şimdi iç politikadaki etkenlerin göz önünde tutularak işlerin aceleye getirilmek istenmesinin mutlaka bedeli olacaktır.”

Alman basını, Suudi Arabistan’ın El Huber kentinde meydana gelen terör saldırısı geniş yer bulmuş. Frankfurter Allgemeine olaya sütunlarında şöyle yer vermiş:

“Petrol, dünya ekonomisini bir arada tutan maddedir. Suudi krallığıyla ABD arasındaki ilişkiler açısından da petrol büyük önem taşımaktadır. Petrol dolaşımının durdurulması, hem ekonomik hem siyasi, tahmin edilemeyecek facialara yol açar. El Hober eylemini düzenleyen saldırganların amacı, Suudiler'in petrol üzerindeki denetimine son vermek, iktidarını yıkmak ve akabinde batıya karşı savaşı nihayet başlatmak amacıyla Suudi Arabistan’dan kafirleri kovduktan sonra hilafet devletini tesis etmektir. Çerçevesini çizdiğimiz, uygarlıklar savaşını Araplar'ın iç hesaplaşmalarıyla birleştiren bir senaryodur. Görünen o ki, İslami terörizm ve tatbik ettiği imha hareketine karşı artık ülkeleri, kültürleri ve dinleri aşan bir ittifakla mücadele etmenin zamanı geldi de geçiyor bile.“

Nordsee-Zeitung, Amerika Birleşik Devletleri’nde Suudi kraliyet ailesinden duyulan hoşnutsuzluğun arttığına işaret ediyor. Gazete, Amerikalı siyasetçilerin, terörizmle mücadele alanında Suudiler'in somut adım atmadıkları görüşünde olduğunu ifade ediyor.

Kölnische Rundschau ise El Hober saldırısının, batının yalnızca askeri ve siyasi alanda değil, ekonomik boyutta da hedef olduğunu ortaya koyduğunu kaydediyor. Neues Deutchland da olay dolayısıyla Suudi kraliyet ailesine eleştiri oklarını yöneltiyor. Suudi yönetimin dinci örgütlere hoşgörüyle yaklaştığını hatırlatan gazete, örgütlerin artık kontrolden çıktığını, Suudi kralların ise şişeden çıkardığı cinlere hakim olamayan sihirbazlık okulu öğrencisi konumuna düştüğünü yazıyor.

Süddeutsche Zeitung El Hober saldırısıyla Suudi kraliyet ailesi arasında bağlantı kurduğu yazısında şu görüşleri ifade ediyor:

“Son olaylar gözlemcilerin bir süredir işaret ettikleri gerçeğe bir kez daha ortaya koydu: 84 yaşındaki bir kralın başında bulunduğu Suudi krallığı aslında kumdan bir şatodur. Kumdan şato, elbette bir gecede çökmeyecek. Ama kumdan şatonun ömrü bir olmaz bin, bilemediniz binbir gece sonra noktalanır. Suudi yönetimin ömrünün uzamasında Washington’un irtibatı tamamen koparmaktan yana olmaması da rol oynuyor. Bush ve Suudi yönetiminin çıkarları hala pek çok noktada iç içe geçmiş durumda.”

Financial Times Deutschland Suudi Arabistan’ı “dünyanın benzin istasyonuna” benzettiği yazısında, istasyonda sıkılan kurşunların, dünya ekonomisinin tüylerini ürperttiğini kaydediyor. Berliner Zeitung da Amerika Birleşik Devletleri’nin petrol ihtiyacının giderek artış gösterdiğine dikkat çekiyor ve Suudi Arabistan’ın petrol fiyatlarının makul bir düzeye çekilmesinde önemli rol oynadığını belirtiyor. Gazete, Washington ve Riad arasındaki sözkonusu çıkar ilişkisinin, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin yeni saldırılara maruz kalma olasılığını güçlendirdiğini yazıyor.

Neue Westfaelische Zeitung, Kaplan olayının güvenlik güçleriyle adli birimler arasında iletişim sorununu ortaya çıkardığına işaret ederek şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Metin Kaplan, yasal sistemimizdeki boşlukları ortaya çıkarmakla kalmadı, iç istihbarat teşkilatı, polis ve adalet arasındaki paslaşmanın da işlemediğini bariz şekilde ortaya koydu. Bu noktaya neşter vurulmalı. Beceriksizliğin, iletişim kargaşasının önüne geçmeli, istihbaratı, bilgiyi kendine saklayan makamlar hakkında gereken işlemi yapmalıyız. Kaplan olayı, insana ister istemez şunu düşündürüyor: Metin Kaplan gibi bilinen bir kişiyi dahi denetlemeyi beceremeyen güvenlik güçleri, gizli kapaklı, yasadışı faaliyet yürüten El Kaide teröristlerini nasıl ortaya çıkaracaklar?”

Die Welt gazetesinde de Kaplan olayıyla ilgili şu görüşler yer alıyor:

“İyi ki Metin Kaplan var. İslamcı lider sayesinde Almanya gerçeğinin değişik boyutları bir kez daha çarpıcı bir şekilde ortaya çıkıyor. Köln’de oynanan saklambaç oyununa herkes tanık oldu. Beyefendi hakkında tutuklama kararı çıkarılıyor, o ortalardan kayboluyor. Derken hazret yeniden arz-ı endam eyliyor. Meğerse hiçbir yere kaçmamış, komşuya misafirliğe gitmiş. Eh hala Yeşiller Almanya’da iç güvenliğin artırılmasının gereksiz olduğunu söyleyip dursunlar. Hristiyan Sosyal Birlik Partisi Başkanı Stoiber, haklı olarak Göç Yasası’nın altına, Kaplan gibi tahrikçiler sınırdışı edilmediği sürece imza koymayacağını ilan ediyor.“