1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Şimdiki gençliğin işi zor!

Margret Steffen12 Ağustos 2004

BM Genel Kurulu tarafından 1999 yılında “uluslararası gençlik günü" olarak ilan edilen 12 Ağustos gününde, tüm dünyada gençlerin ihtiyaç ve sorunlarına dikkat çekilmesi amaçlanıyor. 12 Ağustos’da gençlik örgütleri , çeşitli etkinlik ve projelerle seslerini duyurmaya çalışıyor. Günümüzde gerek savaşların hüküm sürdüğü bölgelerde, gerekse batının bunalım içindeki refah ülkelerinde gençleri zor koşullar bekliyor. Margot Steffen’in konuya ilişkin yorumu:

https://p.dw.com/p/Aa1r

Gençlerin işi nisbeten kolay. Onları ilgilendiren sorunlar, olsa olsa yeni moda giyim ya da liste başı müzik parçalarını satın alabilmek. Ergenlik çağındaki gençlerin his ve düşünce dünyası oldukça karmaşık. Gençlikte, riske atılma cesareti, kendini ifade etme ihtiyacı, uyku ritmi, mantık ve sağduyu, birbiriyle uyum sağlayamaz.

Bireyin hayatındaki zor dönemlerden biri olan ergenlik çağı, aynı zamanda büyük şansları da içerir. Gençler tecrübe eksikliğini, tecrübeli bir kişinin asla başaramayacağı, yorulmak bilmeyen bir performansla dengeler. Ancak günümüzde gençlerin bu potansiyelinden yararlanmak isteyen kalmadı. Yetişme çağındaki kuşağın sesini duyuracak bir lobi yok ve genç kalma saplantısı içindeki yetişkinler kendi yaşlanma korkularıyla meşgul. Genç görünmek ve genç kalmak, günümüzde herkesin arzusu. Ancak gerçekten olanlara fırsat tanınmıyor.

Genç kuşak, becerileri ile yükümlülükleri arasındaki uçurum nedeniyle çaresizlik içinde. Sınıf gezileri, spor, partiler, Internet, gençlerin üzerinde yoğun baskıya yol açıyor. Akıllı olmak, modaya uymak, önde gitmek gibi gibi hırslar, gençleri şimdiden dayanmaları güç bir tempoya zorluyor ve birçoğu bu tempoya ayak uyduramıyor. Günün koşullarına ayak uyduramayarak bu girdabın dışında kalmak ise, körelme ve değer yargılarının yitirilmesine neden oluyor. Bu nedenle gerçek hayatın eşiğindeki gençler, daha başlangıçta başarısızlığa uğruyor.

Almanya’da günümüzün genç kuşağı, politikaya ve ekonomik koşullara güvensizliğin hakim olduğu çaresiz bir ortamda yetişti. Eskiden farklı değer ve koşullar geçerliydi. Savaş sonrası kuşağının başardıkları, bağımsızlığı ve kendi ayakları üzerinde durmayı isteyen bir sonraki kuşak tarafından benimsenmedi, değer yargıları yıkıldı. Ancak isyancılığın, yeni binyılda modası geçti.

Gençlerin ihtiyaçlarını günümüzde büyük markalar ve büyük kuruluşların yönetim birimleri belirliyor. Almanya ya da diğer avrupa ülkelerindeki yetişikler ise, uğruna kavga verecekleri değerlerin peşinde değiller. Çoğunun iki otomobili var, boş zamanı yok ve ekonomik bunalımla mücadele eden bir hükümet tarafından yönetiliyorlar.

Globalleşmenin gerçek kurbanları ise yoksul ülkelerde yaşayan insanlar. Sahra Çölü’nün güneyinde her üç çocuktan biri kendisini ve ailesini doyurabilmek için çalışmak zorunda. Enaz 300 bin çocuk asker hayatını silaha sarılarak kazanmaya çalışıyor. BM çocuk hakları sözleşmesi, bu çocuklara ve dünyada sayıları toplam 20 milyona ulaşan mülteci çocuklarına hiçbir yarar sağlamıyor. Milyonlarca çocuk dokunulmazlık, eğitim, dinlenme ve baba ocağında yaşama hakkından yoksun.

Avrupa Birliği’ne yeni üye olan güney ve doğu Avrupa ülkelerinde ise yepyeni bir yol izleniyor. Yenilik arzusu taşıyan gençlerin hükümetler düzeyinde faaliyet göstermesine fırsat tanınıyor. Genç devletlere genç politika ilkesi, hem cesaret hem de umut verici bir gelişme. Sanayi ülkelerindeki refah toplumlarının da bu akıma ayak uydurması, umut verici bir ihtimal.