1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Şili tarihinin karanlık sayfaları

Mirjam Gehrke / DW11 Aralık 2006

Şili’nin eski diktatörü Augusto Pinochet öldü. Kalp krizi geçiren Pinochet, 91 yaşında, Şili’nin başkenti Santiago’da hayata veda etti. Ancak insan hakları ihlalleri yapmakla suçlanan Pinochet hiçbir zaman yargı önünde hesap vermedi. Deutsche Welle’den Mirjam Gehrke’nin yorumu...

https://p.dw.com/p/AZn1

“Nihayet öldü! Elbette birisinin ölmesini dilemek, bu kişi can düşmanınız bile olsa, ‘siyaseten doğru’ bir davranış değildir. Ama Pinochet’nin ölümüyle, Şili tarihinin en karanlık sayfası da kapanmış oldu. Adalet, eski diktatör Augusto Pinochet’yi insan hakları ihlalleri, vergi kaçırmak ve de kara para aklamak suçlarından yargılamayı başaramadıysa da, Şilililer en azından Pinochet’nin varlığıyla, kendileriyle alay edip aşağılamasından kurtuldu.

Pinochet, daha bir hafta önce ölüm döşeğinde yatarken bile askeri rejimin kurbanlarından özür dilemeyeceğini, önce ordu karşıtlarının af dilemelerini gerektiğini bildirdi. Pinochet’nin ordu karşıtları dediğiyse askeri rejimin kurbanları; 4 bine yakın ölü ve kayıp, 100 bin işkence kurbanı, 200 bin siyasi mülteci.

‘Er ya da geç, yeni bir toplum inşa etmek için hür insanların yürüyeceği o büyük bulvarlar açılacaktır,’ demişti Şili’nin Devlet Başkanı Salvador Allende ölümünden hemen önce. Allende, radyodan son bir kez Şililere seslendikten sonra intihar etti. Ve şimdi Allende’nin sözünü ettiği o an geldi! Ülke uzun süredir demokrasi ile yönetiliyorsa da Güney Amerika’nın örnek ülkesi olarak gösterilen Şili, dikta rejiminin ağır yükünü henüz omuzlarından atabilmiş değil.

Hala binlerce kaybın üzerindeki sis perdesi aralanmadı. Pinochet’nin Marksizme karşı açtığı savaşın ideologları ve işkencecileri hala ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşıyor. Pinochet’nin kirli işleri, rejim muhaliflerinin tutuklanması, ülke dışında sürülmeleri, işkenceler, cineyetler hep askerler tarafından haledildi.

Washiongton güdümlü 1973 darbesi ve ardından gelen 17 yılık dikta rejiminin en büyük destekçisi Şili halkının sağ kanadıydı. Ve sağ cenah bugüne kadar kendiyle hesaplaşmadı. Hala dikta rejiminin gerekliliği ve haklılığında ısrar, ekonomik kazançlara işaret ediyorlar. Pinochet ülkeyi, neo-con’cu Milton Friedman ve ekibine, radikal özelleştirme politikaları için deneme tahtası olarak sunmuştu. Hızlı ekonomik büyümenin bedeli, geniş kesimlerin aynı hızla fakirleşmesi ve işsizliğin artmasıydı...

Ve ne tuhaftır ki Pinochet’nin yandaşları, ancak yurtdışındaki gizli banka hesaplarında milyonlarca doları bulunduğunu öğrendiklerinde ‘mutlak lider’e sırt çevirdi. İşlediği insanlık suçları değil, ama bu servet Pinochet’nin çizdiği ‘mütevazı asker’ portresini zedeledi.

Şili, siyasi baskı ve işkence kurbanlarının haklarını teslim etmeyi başardıysa da adalet hala bu suçların faillerini cezalandırmaktan ürküyor. Örneğin Şili Devlet Başkanı Michele Bachelet, daha kısa bir süre öncesine kadar işkencecilerinden biriyle aynı apartamanda yaşıyordu. İşkenceci ve kurbanı sabahları asansörde karşılaşıyordu...

Eski diktatör için devlet töreni düzenlenmemesi ve yas ilan edilmemesi Şili yönetiminin verdiği yerinde bir karar. Pinochet’nin ailesi, bir fertlerinin aralarından ayrılmasına üzülürken, Şili derin bir nefes aldı. Pinochet ile birlikte Latin Amerika’nın son diktatörü ölmüş ve böylece bir dönem sona ermiş oldu. Nihayet!”