1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

180111 Kehrtwende US-Politik China

19 Ocak 2011

Çin Devlet Başkanı Hu Jintao, Amerika Birleşik Devletleri temaslarına bugün başlıyor. Hu, ABD Başkanı Barack Obama tarafından Beyaz Saray’da ağırlanacak.

https://p.dw.com/p/zzK9
Çin Devlet Başkanı, havalimanında Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden tarafından üst düzeyde karşılandıFotoğraf: AP

İlk kez bir Amerikan Başkanı, Nobel Barış Ödülü sahibi insan hakları savunucusunun tutuklu bulunduğu bir ülkenin devlet başkanını ağırlıyor. Bu nedenle Barack Obama’nın temaslarında ön plana çıkartacağı konulardan biri de insan hakları olacak.

ABD sesini yükseltiyor

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın geçtiğimiz hafta bu konuda verdiği mesaj oldukça netti:

“Eğer Çin'de inanç özgürlüğü sağlanmıyor, protestocular tutuklanıyor, avukatlar da sırf Hükümet muhaliflerini savunuyor diye hapsediliyorsa ya da Chen Guangcheng gibi serbest bırakılan insan hakları savunucuları hâlâ gözetim altında tutuluyorsa, Amerika da insan hakları ihlâllerine karşı sesini yükseltmeye, baskı yapmaya devam eder.”

Oysa ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton yaklaşık bir yıl önceki Çin ziyaretinde farklı bir ifade kullanmıştı. Hillary Clinton, Çin'in insan hakları ihlâllerini eleştirse de bu durumun iki ülkenin karşılıklı çıkarlarını etkilememesi gerektiğini vurgulamıştı. İnsan Hakları İzleme Örgütü Human Rights Watch'tan Sophie Richardson Clinton'ın bu tutumunu hata olarak değerlendirmiş ve bir çok hükümete kötü örnek olacağını belirtmişti:

“ Eğer Çin'e karşı çok yumuşak bir tavır sergilenirse o zaman Pekin yönetiminin para birimi ya da nükleer çalışmalar gibi konularda İran'la, Kuzey Kore ile uzlaşması olasılığı artar. Bizim deneyimlerimize göre devletlerin baştan işi sıkı tutmaları zorunlu. Ancak bu şekilde yapıcı ve kesintisiz diyalog sağlanabilir.“

Çin'e taviz verilmesin

Sofie Richardson bu çizgiyi izleyen nadir politikacılardan birinin Almanya Başbakanı Angela Merkel olduğunu belirtiyor. Ancak insan hakları savunucusu bu durumun yeni olduğunu da itiraf ediyor ve dünya ülkelerinin ilk kez böylesine varlıklı ve güçlü olup, insan haklarını ihlâl eden, diplomasi adabını dikkate almayan bir devletle karşı karşıya kaldığını söylüyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın eski çalışanı Alman Marshall Vakfı'ndan Dan Twining de Çin'e taviz verilmemesi gerektiğini savunarak Kuzey Kore'yi örnek gösteriyor:

“Kuzey Kore'de durum iki yıl öncesine göre kötüleşti. Birkaç ay önce Kuzey Kore Güney Kore'nin savaş gemisini batırdı. Bu son 60 yıldır görülmeyen askeri bir saldırıydı. Bu sebeple Kuzey Kore'nin barışçıl bir gelişme göstermesine Çin'in katkısı olduğunu düşünmüyorum. Aksine Çinliler Kuzey Kore'yi uluslararası baskılardan korudu ve onun sınırlarını aşmasına, bölgede istikrarın bozulmasına yol açtı.”

Çin'in dış politikası tartışmalı

Dan Twining'e göre Amerikan Hükümeti'nin çıkarlarının Çin'den farklı olduğunun bilincine varması gerektiğini söylüyor. Twining İran'ın tartışmalı nükleer programı konusunu da örnek göstererek, Amerika'nın daha önce Çin'in İran'a yaptırımların sertleştirilmesini desteklediği şeklinde yansıtmasını yanlış buluyor. Dan Twining'e göre Çin İran'a yaptırımları veto etmese de diğer ülkelerin istediğinin aksine alınan kararların daha hafif olması için çabaladı.

Dan Twining Başkan Obama Hükümeti'nin iklim değişikliği gibi global sorunların çözümünde bir tek Çin'le müzakere etmenin yeterli olmadığını söylüyor. Amerikan yönetiminin bu yöndeki siyasi çizgisini değiştirmeye başladığının ilk sinyali geçtiğimiz Aralık ayında Nobel barış ödülü töreninde verildi. Başkan Barack Obama Pekin yönetiminden Çin'de tutuklu bulunan ödülün sahibi insan hakları savunucusu yazar Liu Şiaobo'nun serbest bırakılmasını istedi.

© Deutsche Welle Türkçe

Christina Bergmann / Çeviren: Deniz Eğilmez

Editör: Ahmet Günaltay